3. Bölüm

36 7 0
                                    

Okula girdiğimde hızlıca sınıfa çıktım. İlk ders anatomi mi olur ya? Kitabımı falan alıp, anatomi sınıfına inmiştim.

Midesiz: Demek anatomi ha, pek sevmezsin sen

Pınar: Dalga mı geçiyorsun canim

Midesiz: Hayır canim

Pınar: Cidden nerden biliyorsun

Midesiz: Manolyam bak ister inan ister inanma buralar benden sorulur

Pınar: Iy egoya bak

Pınar: YA MURATCAN OLMADIĞINI SÖYLE LÜTFEN

Midesiz: Of anma şu şerefsizin adını, onun gibi yanımda milyon tane kız gezdirecek değilim

Pınar: Ha diyorsun ki ben has erkeğim

Midesiz: Eh, bunun haslıkla pek alakası yok adam gibi adamız burda

Pınar: Ya anonim aynı şey

Midesiz: Of bizim ders matematik be sabah çekilmiyor

Pınar: İlk kimin matematik dersi var bulur bakarım valla

(Görüldü 08:24)

Herkes yavaş yavaş sınıfa dolarken, Göktuğ kapıda göründü. O burda ne alaka şimdi?

"Günaydın salak Pınarcım, bugün Beratın doğum günü ya akşama kafeye getir onu."

Her şeyi bir anda hızlı söyledikten sonra hala anlamaya çalışıyordum.

"Günaydın Göktuğ abi de, abime ne yapacağım şimdi ben?" Dediğime sessizce güldü.

"Hazırlanın, akşam bizim oradaki kafeye gelin işte. Orada doğum günü kutlayacağız."

"Ha anladım, tamam." Kafamı geriye doğru iterek, sınıftan kaçarcasına çıktı. Ya sabır!

...

Okul bitmişti, ne anonim yazmıştı ne de Göktuğ. Hayır anlamıyorum, kaçta gideceğiz insan onu bir yazar. Aslında görsem sorardım da beyefendi ortalıkta görünmüyordu.

Evde abimi ararken, düşüncelerime son verdim. "Abi, abii! Nerdesin?"

"Pınar abartma be, sanki 8 katlı evde bulamıyorsun beni."

Oflayarak konuştum. "Tamam tamam. Hadi iyice hazırlan, seni bir yere götüreceğim."

"Pınar biliyorum salak kardeşim, Göktuğlar kafede olacak."

Bu ne ya? Böyle sürpriz doğum günü partisi mi olur? Gerçekten saçma saçma işler yapıyorlar.
"Biliyorsan sürprizin ne anlamı var ki?"

Tek kaşını sorarcasına kaldırdı. "Sürpriz mi?"

Hay ben dilime... Bilmiyor muydu yoksa?

"Ya abi öyle bir şey değil." dedim sessizce. "Sandığın gibi değil."

"Bir şey sanmadım zaten. Sürprize takıldım sadece, neyse."

İçeri gittiğinde derin bir oh çektim. Az kalsın anlayacaktı, ve kendi kendime cevapladım, anlamış da olabilir.

Ben de ne sade ne şık olacak bir kombin yapıp abimle çıktım. Kafeye heyecanla ilerliyor ve bir yandan da abime belli etmemeye çalışıyordum.

Gideceğimiz kafe sanki bir masalda geçiyor gibiydi. Hepimizin en sevdiği yer orasıydı, tabi sevmekte haklıydık. Dışardan renkli duvarları, meşhur kedileri ve akşamları yanan rengarenk led ışıklarıyla sıcacık huzurlu bir ortamdı. Biz sanırım bugün o huzuru bozacaktık...

Kafeye yaklaştığımızda ışıklarının kapalı olduğu ve sessizliğin hâkim olduğu görülüyordu. Abimle kısa süreli meraklı bakışmamızdan sonra açık olan kapıdan içeri girdik. Ve evet, girmemizle beraber konfetiler patlayınca küçük bir çığlık kopardım.

Işıklar açılınca, elinde pastayla Ecem geldi. "İyi ki doğmuşsun Berat." At kelimesini ayrı ve bastırarak söylediğinde herkes gülüşmeye başladı. "Sağol Ecem."

Abim, gülerek pastaya yaklaştığında hızlıca bağırdım. "Abi dur! Dilek dile öyle üfle." Kafasını sallayarak onayladı. Düşünmek ister gibi biraz durup, daha sonra mumları üfledi. Kendimi anında yere atıp, gözlerimi kapattım. Herkes merakla bakıyor, bir şey oldu sanıyordu.

Gülerek ayağa kalkarken konuşmaya başladım. "Abiciğim, çok şanslısın." Dedim boynuna sarılırken, her ne kadar boyum yetmese de. "Dileğin hemen gerçekleşti."

"Ya Pınar salak mısın?" Derken gülmeye başlamış, o da bana sarılmıştı.

Hemen ondan ayrıldım. "İyi ki doğmuşsun ve iyi ki benim abimsin. Seni çok fazla seviyorum, doğum günün kutlu olsun!" Dedim ve yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.

...

Masalara kurulmuş, 2. pasta dilimimi yerken gayet mutluydum. Bu sırada kafe diğer müşterilere de açılmış, eski haline dönmüştü.

"Kim bana bok yazılı tişört aldı lan?" Bir anda gülerek abime döndüm. Gerçekten üstünde kocaman "BOK" yazıyordu. Yazı kısmı beyaz, geri kalan kısımları ise siyahtı. Güzel tercih.

"Seni çok seven biri olmalı," dedim pasta yemeye devam ederken. "belli yani bok yazdırmasından."

"Benim mükemmel hediyeme laf etmeyin lütfen. Özel tasarım o, Berata layık." Ahmet gururla hediyesini överken, abim her an onun üstüne atlayacakmış gibi duruyordu.

"Bu hediyeyi alır, bir yerlerine monte ederim Ahmet."

Hemen lafa atladım. "Beğenmediysen ben giyerim abi, senin adını üstümde taşımak bir onur olur." 32 diş sırıtarak gülümsedim ve elinden hızla tişörtü kaptım.

Abim ağzında Allahım sen şu salakları başımdan al gibi bir şey gevelediğinde, yerimde sessizce kıkırdadım.

"Artık şu saçma hediye faslı da bittiyse normal hayatımıza dönebilir miyiz?" Bu defa konuşan Göktuğ olmuştu.

Canım ya benim.

"Yalnız hediye alma-verme kadar güzel anlar az bulunur."

"Sinem haklı beyler, dağılın." Diyerek mükemmel görüşü destekledim.

"Ağzını öpeyim Pınar, bencede dağılalım." Göktuğ böyle bir şey deyince dilimi yutmuşum gibi, sadece bakma eylemini gerçekleştirdim.

Birtanem ya benim.

Abim anında Göktuğa ters ters bakmaya başladı. "Ağzını öpeyim mi?"

Göktuğ dediğini sonradan idrak etmiş olacak ki alt dudağını gergince ısırdı. "Ağzımdan kaçtı Berat, cidden. Yoksa niye Pınarın ağzını öpeyim değil mi?"

Abim sabır dilenircesine konuşmaya başladı. "Bak hala Pınar diyor, ağız diyor, öpmek diyor. Lan ben o ağzını var ya.."

Mert, hızlıca araya girip abimi sarstı. "Lan Berat kendine gel, daha maç yapacağız. Enerjini tüketme Gök Tanrısında."

Abim elini neyse dercesine salladı.

"İyi ya gidin artık." Sineme erkekler ters ters bakıp, kafasıyla onaylayıp dışarı çıktılar.

-----

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Okunmuyor diye bölüm atma hevesim gelip gidiyor :(

Benimle Dans Et | Yarı TextingWhere stories live. Discover now