Nisan 21, 2005
"Ve son olarak, genç yazarlar dergisinde ismini duyurmaya hak kazanan, edebiyat bölümümüzden Kim Taehyung'a içtenlikle teşekkürlerimizi iletiyor, kendisini huzurlarınızda kürsüye davet ediyoruz."
Alkış sesleriyle beraber yükselen ıslıklar eşliğinde, sahnenin en arkasından, boylu boyunca merdivenleri inmeye başladı. Yüzünde, kendini beğenmiş bir tebessüm, bu tebessümün arkasında ise kocaman bir hissizlik vardı. Bu hissizlik, sahneye doğru yaklaştığı her an artıyor fakat gülüşü de bununla beraber eş zamanlı olarak artıyordu. Şakaklarında biriken teri elinin tersiyle silmiş, gerginliğini olabildiğince telkin etmeye çalışmıştı.
Sahneye vardı. Profesör, elinde tuttuğu platin ödülle beraber kendisini karşılayıp, küçük bir selamlamanın ardından ödülü takdim etti. Sonra, kocaman sahnenin ortasında bir başına kaldı. Spot ışıkları altında, kürsü hemen önündeyken, mikrofonlar ona uzatılmış ve sessizlik sarmıştı havayı. Gözleri, seçebildiği kadarıyla sahnede dolanmış ve tanıdık birkaç yüz aramıştı. Şaşırmadı. Sevgili dostu Kim Namjoon haricinde, kimseleri göremedi. Yutkundu. Anne ve babasının silüetleri, tam arkasında idam için hazırlanmış bir ip gibi asılı duruyordu.
Birkaç adımla kürsüye çıktı. Ödülü kenara koymuş, kravatını biraz bollaştırıp mikrofonun ucuna, ses kontrolü sağlamak niyetiyle birkaç kez dokunmuştu. Boğazını temizleyip, ellerini kürsünün iki yanına koydu. Çok geçmedi. Alto sesi, tüm konferansa yayılmaya başladı.
"Muhtemelen benden bir teşekkür konuşması bekliyorsunuz," güldü hafifçe. "Haklısınız da. Burada, böylesine ter döküyor oluşum da bundan kaynaklı. Sizlere, bana ödülü verirken dahi titreyen ellere, buraya gelme tenezzülüne girmemiş ebeveynlerime ve beni, derslerinde yazıyor olmam sebebiyle 'senden adam olmaz.' diyerek haklayıp, asılsız ithamlarla küçük düşürmeye çalışan öğretmenlerime, birer teşekkür etmeliyim elbette," kalabalıktan yükselen uğultular artarken, amacının dışına çıktığını düşünen dekan ve sunucu, yüzlerinde endişeli bir ifadeyle önce birbirlerine, sonrasında sahne ortasında duran kendisine bakıyordu. Daha çok dehşete düşmüş gibiydiler.
"Beni yanlış anlamayın. Saygıda kusur etmek istemem, kendime de yakıştırmam kabalığı. Hem, bilen bilir beni. Elden ve dilden geldiğince azdır sesimin desibeli. Soracaksınız şimdi, bunun övülmeye değer bir mahiyet olup olmadığını. Durun, ben söyleyeyim. Elbette değil. Lâkin benim amacım farklı, efendiler.. Hep farklıydı. İsterim ki, bundan yıllar sonra, ben değil de eserlerim konuşsun sizlerle. Doğrularmız gerektiğinde çatışsın, benim sessiz yazdığıma, gür sesler karşılık verilsin. Çünkü suçlayacaklar. Seni, beni, yanlışa baş kaldırdığımız her an, hepimizi. Ayıplayıp, küçük düşürecek ve susturacaklar,"
Sesindeki ciddilik, kaşlarını çatmasıyla beraber kendisini daha iyi göstermişti. Ön sıralarda oturan Kim Namjoon'un, anlamsız bakışlarının yerini büyük bir gurur aldı, "Sakın ha. aksi bir şey söyleyip diklenme millete." tarzında yapmış olduğu uyarıların her biri gözünde canlanırken, Taehyung'un tüm bunlara onay vermesinin altında her daim bir aksiliğin çıkacağını bilecek kadar tanıyordu kendisini.
Taehyung, yapmış olduğu konuşmanın sonunu getirmek mahiyetiyle kürsüye doğru eğilip, kirpikleri altından gelişigüzel bir şekilde salonu süzdü, "Son olarak, sizlerin huzurunda bir şey daha söylemeliyim." elindeki ödüle baktı bir müddet. Sonra, kafasını kaldırıp, kürsüde biraz geriye kayarken devam etti, "sahici bir yazar olacaksam eğer, kararmış kalplerinizle bir tutmayın mürekkep karası ellerimi. "
_
Şubat 11, 2013