now we both look asian, he waving and i'm drunk

89 10 0
                                    

donghyuck bu sabah uyandığında hayatının uzun bir süre tepe taklak olabileceği ihtimalini aklının ucundan bile geçirmemişti. bir üniversite ikinci sınıf öğrencisi olarak hayatı değişikliklere açık değildi, olduğu yerde sayardı hep. fakat en yakın arkadaşlarına göre bu endişe verici bir durumdu çünkü ileride üniversite anılarını anlatırken kendinden utanacağı anlara sahip olmazsa hayatının bu kısmı eksik sayılırmış.

işte bu yüzden gayet sıradan geçmesi gereken bir cuma gecesi yerine kendisini bir anda bir gece kulübüne hazırlanırken buldu donghyuck. arkadaşları renjun ve yangyang onu zorla sosyalleşmeye itiyordu her zaman olduğu gibi.

''bunu herhangi bir kafeye gidip yapsak olmuyor muydu?'' mızmızlanarak dolabının karşısında dikiliyordu donghyuck çünkü kıyafet arıyordu.

''o zaten yaptığımız tek sosyalleşme etkinliği hyuck.''

''hyuck bizimleyken yaptığımız tek şey demek istedin herhâlde.'' sevgilisinin lafını uzatıp arkadaşını daha da bıktırmayı dilerken, renjun'un omzuna kolunu atıp onu kendine çekti yangyang. renjun da onun yanağına küçük bir öpücük bıraktı.

''iğrenç çift imalarınızı lütfen benden uzak tutun ucubeler.'' eliyle yatağının üzerinde oturan arkadaşlarını görmemek için perde yaptı donghyuck. aslında yaptıkları bir şey de yoktu ama yangyang'ı sinir etmek için her şey, diye düşündü kendisi.

''e ne giyeceğini oylayalım artık.''

donghyuck ne kadar az kıyafeti olduğundan, zaten mecburen giyebileceği tek kombin oluşundan bahsederek banyosuna giyinmeye gitti. beyaz, üzerinde birkaç küçük yazı olan tişörtünün üstüne yakalı deri ceketini giymişti. dar pantolanları pek sevmediğinden bir beden büyük aldığı siyah kot pantolonunu giydi altına. bacaklarını tamamen sarıp sıkan pantolonlardansa hafif bol durması daha çok hoşuna gidiyordu çünkü. banyoda ayna önünde bulunan kolyelerden ve yüzüklerden de birkaçını taktığında daha da uğraşamam diyip çıktı içeriden. aynı zamanda elleriyle de uzamış saçlarına öylesine şekil verdi.

''yapabileceğim tek kombin.'' elleriyle üstünü gösterdi donghyuck. ''daha fazla da uğraşamam zaten, şimdi nereye gideceğimizi söyleyin.''

renjun ellerini çırparak ayağa kalktı. ''jeno'nun bizi davet ettiği gece kulübüne!''

şimdi, olay şuydu ki; donghyuck bir ilişkiden çıkalı neredeyse altı yedi ay olmuştu. ciddi bir ilişki bile değildi, bu yüzden arkadaşları onu uzun süredir birileriyle tanıştırmaya çalışıyorlardı. bu randevular genelde sadece üçünün dışarı çıkıp aralarını yapmaya çalıştığı kişiyle tamamen tesadüfen karşılaştıkları ve onu masalarına davet ettikleri randevulardı. bir süre sonra donghyuck arkadaşlarına aslında her şeyi anladığını söylediğinde o randevular da durmuştu. ama şimdi bir iki haftadır başrolde yeni bir çocuk vardı : lee jeno.

donghyuck bir grafik tasarım öğrencisiydi ve jeno da iç mimarlıktaydı, yani renjun ve yangyangla aynı bölümdelerdi. onlar yakınlaşınca jeno'yu donghyuck ile de tanıştırmıştı ikili. tatlı bir çocuktu, inkâr edemezdi donghyuck. beraber gayet eğlenceli yemek araları ya da hızlı market yürüyüşleri geçirmişlerdi. ama ikisi de yoğunluktan randevu denilebilecek buluşmalar yaşayamamışlardı ve uzun zamandır da görmemişti onu kampüste. şimdi adını duyunca biraz garip hissetmişti, onu görmek isteyebileceğini düşündü.

-

saat on bire doğru içerisine girdikleri bu kulübün seul'ün en popüler yerlerinden biri olduğunu düşünüyordu donghyuck çünkü vay canına, gerçekten bu kalabalıkta ezilme tehlikesi olabileceğini bile düşündü kendi kendine. kalabalığın içinden geçebilmek için arka arkaya yürüyorlardı bu sıkışık koridorda. asıl eğlencenin olduğu geniş alanı uzaktan görebildiğinde tezgahın önündeki taburelerde oturan jeno'yu gördüler. yanına ulaşabildiklerinde derin bir nefes verip üstünü silkeledi donghyuck, inanılmaz kalabalıktı ve şimdiden dönmek istiyordu eve.

bar sokakları ve dalgalı saçların, markhyuckWhere stories live. Discover now