13|Sarılmayacak Mısın Bana Jeongguk?

625 93 179
                                    

Hani her insanın bir düşünme zamanı olur ya, benim de o zaman dilimim gece yarılarıydı. Gece çökünce ve herkes uyuyunca benim zihnim zıttı bir şekilde uyanır ve gün içinde aklıma bile gelmeyen düşüncelerle donatırdı beni. En ufak ayrıntılara kadar düşünür ve başımı ağrıtırdı. Bazen aşırı duygusal olup geçmiş için ağlamama bile sebep olurdu.

Genel olarak insanların benim hakkımdaki düşüncelerini çok kafama takan birisi değilimdir örneğin. Ama bazen birilerini düşünür ve hareketlerimi ona bağlı olarak olumlu veya olumsuz olarak yeniden düzenlerdim.

Dün gece de aynen böyle olmuştu. Haftalardır aklımdan çıkmayan oğlan için gecenin bir yarısında, hatta sabaha karşı da diyebiliriz, dışarıya çıkıp köşedeki marketten bir kutu boya almıştım. Özel olsun istemiştim. İlk karşı karşıya geldiğimiz anın benim için olduğu kadar onun için de özel olmasını istemiştim.

Saçlarımı ilk sarı gördüğü zamanlarda tutamlarımda yıldızlı tokalar vardı. Aynı şekilde bana ilk mesajı attıktan sonra yaptığımız konuşmada ise beni kafamdaki papatya tacı ile görünce mutlu olduğunu söylemişti. Ben de ikisini bir araya getirip ilk anımızın özel olmasını istemiştim.

Belki onun kadar süslü cümlelerim yoktu veyahut dillendirebileceğim kadar uzun süren bir sevgim. Ama yine de duygularımı karşı tarafa yansıtmaktan çekinmeyen bir yapım vardı.

Son kez yazmak istediğim cümleleri yazıp ona gönderdikten sonra kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Jeon Jeongguk'un güzelim yüzüne. Üstüne giydiği kırmızı sweat, siyah pantolon ve koyu kahve saçlarıyla bana şaşkın gözlerle bakan çocuğa.

Dün gece kalkıp boyadığım sarı saçlarım, kafamdaki papatya tacım ve yüzümdeki gülümsemem ile ben de ona aynı şekilde bakıyordum. En değerlimmiş gibi.

Elimdeki telefonu cebime koydum ve bulunduğum yerin on on beş metre kadar ilerisindeki banklarda oturan Jeongguk'a doğru ilerledim. O ise hâlâ şoktan çıkamamış olsa gerek telefonu elinde bana bakmayı sürüdürüyordu. Yavaş adımlarla yanına doğru ilerledim ve tam karşısında durdum.

Yakından bu bakışları ile daha tatlı duruyordu ve bu anlık olarak yanaklarını sıkmak istememe sebep oldu. Hafifçe gülümsüyordu, gözleri dolu doluydu. Gözlerinde bir bakış vardı 'beni buldun' dermişcesine. Bir yandan mutlu iken diğer yandan korkuyordu, bunu görebiliyordum.

Ben ona yukarıdan gülümseyerek bakmaya devam ederken ayağa kalktı. Benden birkaç santim uzundu.

Göz göze geldik. O an çok farklı hissettim. Harelerinin en derinini görmeye çalıştım. Gözleri çok güzeldi. Bilmiyorum belki de kalbinin güzelliği yüzüne yansımıştır.

Bakışmamız hâlâ sürüyordu. Sanki ilk kim bakışlarını çekerse o kaybedecekmiş gibi. İlk bakışlarını çeken ben olmuştum çünkü Benim için problem yoktu ona karşı çoktan kaybetmiştim bu savaşı. Aynı cümlenin onun aklından da geçtiğine emindim. Çünkü biz ruh eşleriydik, evet buna inanıyordum. Biz farklı bedenlerde aynı kişilerdik.

"Taehyung..."

Kendini toparlayıp konuşmamızı başlatan o olmuştu. Aynı bir gün hiç beklemediğim anda bana mesaj atıp hikayemizi başlattığı gibi.

"Jeongguk."

Gözleri gözlerimde iken ellerinin kıpırdayıp geri aynı hizaya geldiğini farkettim. Sarılmak istiyordu ama bunu yapmaya cesareti yoktu anlaşılan.

"Sarılmayacak mısın bana Jeongguk?"

İnanır mısınız bilmiyorum ama dolu gözleriyle bana en güzel gülüşünü armağan etti. Ne zaman telefonunu bir kenara atıp kollarını belime sardığını hesap edememiştim bile. Ardından ben de azıcık parmak uçlarıma kalktım ve boynunu sarmaladım. Benim ona sarılmamla birlikle kolları gitmemden korkarmışcasına daha da sıkı sarıldı bana.

Dışarıdan gören aylardır görüşmeyen sevgililerin havaalanında karşılaştıkları anı izliyormuş zannederdi. Ama ne biz havaalanındaydık ne de sevgiliydik. Yani henüz.

"Taehyung... Şuan sana gerçekten sarılıyorum değil mi? Sen gerçekten kollarımdasın. Ah bu çok güzel bir hismiş."

Kolları belime sımsıkı sarılı ve başını boynuma yakın bir mesafeye sabitlemişken ara sıra konuşuyordu. Ben de ise onun ince fikirliliği olmadığı için burnum direkt olarak boyun girintisine nüfuz ediyordu. Kokusu çok güzeldi.

Yaklaşık iki dakika sonunda ayrıldığımızda aramızı çok açmadan karşımdaki beyaz tenli çocuğun yanağına hızlı ama sert bir öpücük kondurdum. Tekrardan bir şok evresine girmesini engellemek için elinden tuttuğum gibi biraz önce oturduğu banka geri oturttum. Aynı şekilde ben de yanı başına.

"Uzun süredir yanına gelmek istiyordum Jeongguk."

Ben ellerim ile oynarken üstümde bir çift göz hissediyordum. Aslında daha fazlalardı insanların yoğun olduğu bir yerde olduğumuz için fakat bunun bir önemi yoktu çünkü ben sadece onun gözlerini üstümde istiyordum. Onun ilk konuşmayı yapmasına müsaade etmeden ben söze atıldım. Yoksa onun cümlelerinin güzelliğine hayran kalır, dilim tutulur ve konuşamazdım.

"Bana, artık seni bulmamı söylediğin zamandan itibaren detayların üzerinde daha çok durdum. Mümkün olduğu kadar her an çevreme bakıyordum, seni bulmak için. En sevdiğin renklerden yola çıkarak genelde giydiğin kıyafetleri, yapıp bana armağan ettiğin hediyelerden el becerini öğrenip okuduğun bölümü bulmayı... Bilmiyorum işte. Çokça merak ettim seni."

Dizlerimiz birbirine değiyorken göz göze duruyorduk. O an gözlerinin içinden geçen yıldızları gördüm. Aynı parlak gökyüzünde nadiren görülen yıldız kayması kadar değerli bir andı benim için.

"Sana aşık olan ve iftiraf yapması gereken taraf ben olmalıyım aslında Taehyu-"

Sağ elimi dudaklarının üstüne koyarak susmasını sağladım. Sormak istediğim bir soru vardı ama eğer konuşmaya devam ederse ona dalıp gidecektim ve kelimeler aklımdan uçacaktı. Karşımda susarken bile aklımı başımdan alıyordu zaten.

"Jeongguk... Mesajlarda bana çok güzel sözler ile hitap ederken neden şimdi ismimle sesleniyorsun?"

Ben vereceği cevabı beklerken istemsizce dudaklarımı ısırıyordum. Birkaç saniye sonra bir eli hareketlendi ve hâlâ dudaklarının üstünde tuttuğum elimi birazcık geri çekip gözlerimin içine bakarak avuç içimi öptü birkaç kez. Kalbim o kadar hızlandı ki nefes alamadığımı hissettim.

"Seninle telefonda konuşurken beni tanımadığın için daha rahattım. İstediğim gibi seslenebiliyordum sana. Şimdi ise beni tanıyorsun ve istemediğin bir şeyi yapıp seni kendimden uzaklaştırmak istemiyorum. Tabii sen de istersen sana yakışan en güzel hitaplarla seslenmeye devam edebilirim...güzel oğlanım."

¬¬¬
Bölümlerin uzunluğunda çok fazla sapmamak için burada kestim, bir sonraki bölüm bu bölümün devamı olacak yani kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Yarım kalmış gibi gözüküyor ama ben birkaç güne hemen öbür bölümü atacağım😔 (bölümü kaç kere düzenlediğini hatırlamıyorum umarım artık güzel olmuştur)

Ayrıca tuvallerim için şövale aldım kendime artık profesyonel gibi boyama yapacağım!!

Görüşmek üzere hepinize, sizi seviyorum🌟

Yuán Fèn | Taekook ✔︎Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz