28. Bölüm [İhanet]

1.5K 195 20
                                    

Sabahın ilk ışıkları pencerelerden içeri süzülürken Aris çoktan giyinip aşağı inmişti bile. Gördüğü kabustan sonra - ki bileğindeki yanık ona gördüğü şeyin bir kabustan fazlası olduğunu kanıtlıyordu - tekrar uyuyamamıştı. Kendini hasta hissediyordu. Başı ağrıyor, midesi bulanıyor ve halsizlikten zar zor adım atıyordu ancak istirahat edemezdi. Bir şeylerle oyalanması gerekiyordu. Aksi halde düşünceleri durmak bilmeyecek ve onu daha da hasta edecekti.

Normalde Tagarius, Irina ve Randi ile birlikte kahvaltı edip güne öyle başlardı ancak bugün canı kahvaltı etmek istemiyordu. Ön tarafa geçip masanın üzerine ters bir biçimde konmuş olan sandalyeleri tek tek indirmeye başladı. Biraz sonra, işini bitirdiği sırada Tagarius da ön tarafa gelip Aris'in sandalyeleri çoktan düzenlediğini görüp şaşırdı.

"Bugün erkencisin bakıyorum."

Aris cevap vermedi. Tam da bu sırada hanın kapısı açılıp içeri günün ilk müşterileri girince Tagarius'un da dikkati Aris'ten müşterilere kaydı. Kısa süre sonra Tagarius, Aris'i müşterilerin siparişlerini getirmesi için arka tarafa yolladığında Irina ve Randi de hazırlıklara henüz başlamışlardı.

"Haşlanmış yumurta ve iki dilim kızarmış ekmek." 

"Yumurtanın haşlanmasına daha var," dedi Irina bir yandan ekmekleri dilimlerken. "İstersen içeri git. Hazır olunca ben Randi ile yollarım."

Aris bir şey demeden kendisine söyleneni yaptı. Henüz sabahın erken saatleri olduğundan han kalabalık değildi ve yapacak pek bir şey yoktu. Ne yazık ki. Sırf kendine iş bulmak için zaten temiz olan masaları silmeye başladı. Kısa süre sonra, Randi elinde haşlanmış yumurta ve kızarmış ekmekten oluşan bir tabakla çıkageldi. Gülümseyerek tabağı Aris'e uzattı ancak gülümseyişi herhangi bir karşılık bulamadı. 

"İyi misin? Bugün biraz hasta gibi görünüyorsun."

"İyiyim Randi. Bir şey sormazsan daha iyi olacağım." Aris tabağa uzanınca farkında olmadan giysisisin kolları yukarı toplandı ve bileği açığa çıktı. Hemen kapatmaya çalışsa da Randi Aris'in bileğindeki yanığı görmüştü. Mavi gözleri korkuyla kocaman açılırken "Bu ne zaman oldu?" diye sordu. Aris'in bileğini nazikçe tutup giysisisin kolunu iyice sıvadı.

"Bir bakayım. Ninemden öğrendiğim bir merhe...-"

Aris kolunu hızla çekti. "İstemiyorum! Uzak dur benden!" Öylesine bir nefretle bağırmıştı ki Randi bir adım gerilerken Tagarius da işini bırakıp kafasını onlardan tarafa çevirmişti. Hatta müşteriler bile sesin geldiği yöne doğru başlarını çevirmiş, ne olduğunu anlamaya çalışırcasına Aris'ten tarafa bakıyordu.

Randi böyle bir tepki beklemediğinden ve neyi yanlış yaptığını da bilmediğinden gözleri dolmuştu. Geriye doğru birkaç adım daha atıp gözyaşlarını tutamayacağını anladığında mutfağa koştu. Birilerinin onu ağlarken görmesinden nefret ederdi.

Aris orada öylece kalmış, Randi'nin gidişiyle oluşan boşluğa bakıyordu. Ona neden bağırdığını ya da neden böylesine öfkeyle dolup taştığını bilmiyordu. Tek bildiği insanların bunca zaman ona söylediği gibi, lanetli olduğuydu. Gittiği yere karanlığı taşıyordu. 

"Neler oluyor Yuthrig? Neden bağırdın?" Tagarius Aris'in yanına gelmiş, soran gözlerle kendisine bakıyordu. Randi'ye böyle davrandığı için öfkelenmişti ancak öfkesini dışarı vurmayıp mantıklı bir açıklama duymayı bekledi.

"Benim için Kara Kanca'ya verdiğin o yirmi beş şurinden ötürü pişman olmalısın," dedi Aris sinirleri büsbütün bozulmuş bir halde. "Paranı boşa harcadın. Beni o adamla birlikte bırakmalıydın. Belki açlıktan belki işkenceden ölür, kurtulurdum."

BİR ZAMANLARIN KRALLIĞI: Bereket Çağıحيث تعيش القصص. اكتشف الآن