120- Çırpınan Nefesler

1.1K 89 2
                                    

Beş gölge yan yana dizilmiş, cadının korkunç ama ışıltılı inine bakıyorduk. Hülya'nın kafasını dağıtmak için dışarı çıkmıştık fakat çıktığımız tek dışarı Ümmühan'ın evinin önü olmuştu. Hülya buraya gelmemeliydi. Yağız buraya gelmemeliydi. Onlar için zorlu bir karar süreci başlarken burada olmaları çok saçmaydı. Aydız ellerini montunun cebine sokmuş, kaçamak bakışlarla Hülya'yı süzüyordu. Yağız her zaman olduğu gibi sessizdi. Aklından geçenleri çok merak ediyordum fakat sormaya cesaretim yoktu. Bedir, Kenan babayla telefonda konuşurken Hülya bakışlarını evin dış cephesinden ayırmıyordu. Her zaman olduğu gibi bu yemek de zehir olmuştu. Karnıma dokundum. Ben zor günlerden geçmeye alışkındım. Bu alışkanlığımı bebeğimin tatmasını istemesem de her yeni çıkan olayla onu kendimle iyice sarmalamıştım.

"Yine de bir daha yaptırsak mı baba?" diye sordu Bedir. Bir şeyler daha söyledi. Montuma iyice sarınırken telefonu kapatıp kolunu omzuma doladı.

"Ciddi ciddi aramızdaki kan bağı evliliğimize tehdit oluşturuyor. Öyle mi?" Gülmeye başladı. Karşımıza geçip dördümüzü süzdü. Gülmesini bir anda kesip bağırmaya başladı. "Bu babamın suçu! Yüzeysel şekilde kontrollerimizi gerçekleştirecekken tutturdu en iyi şekilde her şeyi araştırtması. Biz de diğer insanlar gibiyiz. Hem diğer sonuçlarımız temiz çıktı. Ben bunu kabul etmiyorum."

"Edeceksin Hülya." Aydız montunun şapkasını geriye attı. "Böyle bir durum var ve sen bunu kabul edeceksin. Haydi evlendiniz diyelim. Evlenmenize kimse karşı çıkmadı diyelim. İleride çocuk istemeyecek misiniz? Aşk uğruna birbirinizi bataklığa mı sürükleyeceksiniz?"

"Bataklık?" Hülya hayretle Aydız'a baktı. "Yağız ile aramdaki ilişkiyi bataklık olarak mı görüyorsun? Aşk uğruna bir şeylere sürüklenmeyeceksek birini sevmenin ne önemi kalır o zaman?" Yumruklarını sıktı. Sinirini bizden çıkarması an meselesiydi. Bir süre sessiz kalıp kendini sakinleştirdi. "Yerimde sen olabilirdin Aydız. Rıza ile aranızda böyle bir engel olsaydı ondan vazgeçecek miydin? Geçmezdin."

"Geçerdi," diye mırıldandım. Aydız konu ne olursa olsun her zaman sağduyulu bir insandı. Hülya'da inat, diretme, ısrar, hırs çok yoğunken Aydız karakterinin aksine sakindi. Bıraktı mı bırakırdı.

Hülya'nın gözleri beni buldu. Bakışları karnıma indiğinde yutkundum. Gözleri uzun bir süre karnımda oyalanmış olacak ki bu durum Bedir'in de dikkatini çekti ve önüme geçip Hülya ile bağlantımızı kesti. Elini Hülya'nın koluna dolayıp, "Gel biraz ağabey kardeş turlayalım burayı. Birkaç Sinan ile takılır, muhabbet ederiz," demesiyle Hülya'yı bizden uzaklaştırdı.

"Yağız," diye mırıldandı Aydız. Hülya ve Bedir'in arkasından bakıyorduk. "Hülya'nın önceki gibi üşütme olasılığı kaç sence? Mücella yengemle konuştun? O ne söylüyor?"

Yağız derin bir nefes aldı. Her şeyden sıkılmış görünüyordu. "Önceki hâline dönmez dedi. İlaçlarını içtiğinden emin olacağız." Bıkkınlıkla nefesini üfledi.

"Yağız. Hülya'yı alıp buradan gitmelisiniz." Başımı omuzlarıma gömüp soğuğun içime akmasını kestim.

"Gidemeyiz Şehnaz. Burada, kalabalığın içinde olması daha iyi. Meşgul olacak bir sürü şey var burada. Ben bir yolunu bulana kadar..." Cümlesini yarıda kesip sustu.

"Kanıtlanmış bir şeyin ne gibi bir yolunu bulacaksın Yağız? Sakın Hülya'ya da böyle konuşup onu umutlandırma." Aydız gözlerini devirdi.

"Ayrıca burası lunapark mı Yağız? Burası bir insanın eğleneceği, kafasının dağılacağı bir yer değil." İçimde öfkeli bir döngü oluştu. Her şey o kadar üst üste geliyordu ki ezilmekten kağıda dönmüştüm.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now