ii.

316 25 11
                                    


Jisoo yemek yemek için Grand Hotel Oslo'nun en lüks restoranlarından birine gitmişti. İçeri adım attığında, her bir köşesinde zenginliğin ve ihtişamın yansıtıldığı lüks bir yemek salonuyla karşılaştı. Yüksek tavanlı salon, kristal avizeler ve altın kaplama aksesuarlarla dekore edilmişti. Görkemli salonun her bir noktasında, yemek yiyen insanların dünyanın dört bir yanından gelen zenginler olduğunu anlamak kolaydı.

Masa örtüleri beyaz ketenlerle kaplıydı ve altın kenarlığı olan porselen tabaklar, kıymetli gümüş çatal bıçaklar ve keskin kristal şarap kadehleri göze çarpıyordu. Yemek masaları, lüks sandalyelerle çevrelenmişti ve her bir sandalye, en kaliteli deri ile kaplanmıştı.

Müşterilerin giyinişleri de oldukça dikkat çekiciydi. Kadınlar, şık ve pahalı elbiseler giyinmişti. Bazıları, lüks mücevherlerle süslenmişti ve parıltılı aksesuarları ile dikkat çekiyordu. Erkekler ise, takım elbiseleri ve pahalı saatleriyle zarif bir duruş sergiliyorlardı.

Jisoo, bu gösterişli ortamın içinde, pahalı elbisesiyle ve zarif takılarıyla dikkat çeken kadınlardan biriydi.

Jisoo oturduğu şık sandalyesine yerleşti ve gözlerini salona çevirdi. Lüks ve gösterişli bir yerde olduğunu bir kez daha hissetti. Odasının tasarımı gibi, restoranın dekorasyonu da oldukça şaşırtıcı ve göz alıcıydı. Ve birkaç masa ötede bir adamın kendisini izlediğini fark etti.

Adamın bakışları, kadının güzelliğinden ve kırmızı kadife rujundan etkilenmiş gibiydi. Jisoo'nun dikkatini çeken adam, oldukça yakışıklı ve kendine güvenen bir tavırla masasında oturuyordu.

Garson, Jisoo'nun masasına yaklaşarak ona menüyü verdi ve bir öneri istedi. Otelin lükslüğünden olsa gerek self servis yapılmıyordu. O adamın gözlerinin kendisini takip ettiğini hissetti. 

Jisoo, menüyü dikkatle incelerken, yemeklerin her birinin adeta bir sanat eseri gibi sunulduğunu fark etti. "Bir öneriniz var mı?" diye sordu.

Garson gülümsedi. "Tabii, hanımefendi. Beluga somonu, özellikle popüler bir seçimdir. Ayrıca, norveç kraliçesi pizza ve fjordlarda yetişen yengeç çorbası da favorilerimiz arasında."

Jisoo, garsonun tavsiyesine güvendi ve beluga somonu sipariş etti. Garson siparişi aldı ve hemen mutfağa doğru ilerledi. Garsonun önerilerini dinledi ve sonunda seçimini yaptı. Garson siparişini aldıktan sonra kadın, göz ucuyla adamın masasına bakmaya devam etti.

Adamın masasında, en lüks markaların en son koleksiyonlarından seçilmiş gibi duran bir takım elbise vardı. Adamın takım elbisesi, üzerindeki dikişlerden, kumaşın kalitesinden ve renk uyumundan anlaşılabilecek kadar pahalıydı.

Jisoo, adamın bakışlarının rahatsız edici olduğunu hissetti ama aynı zamanda onun ilgisinden de hoşlanmıştı.

Çok geçmeden yemeği geldi lakin Jisoo yemeğin güzelliğine bir türlü odaklanamadı. Yemeğini yavaşça yiyip bir yandan da onu izleyen adamın bakışlarına karşılık veriyordu. Bilerek yavaş yiyordu, adamı masasına getirtecekti.

İki gözü arasındaki mesafeyi azaltarak, adamın gözlerinin içine derinlemesine baktı. Bakışlarındaki güçlü ifadeyi kontrol ederek, adamla bir flört oyununa girişti. Bu, her ikisi için de gizemli ve heyecan verici bir deneyimdi.

Adamın yüzündeki ifade, Jisoo'ya güven aşılayacak kadar samimiydi. Bu güven, Jisoo'nun kalbini hızla çarptırdı. İki göz arasındaki uzaklığı azaltarak, onunla daha yakın bir bağ kurdu. Bu flört oyunu, iki insan arasındaki gizemli bir bağ kurmak için yeterliydi.

Otelin lüks atmosferi içinde, tahta masaların etrafına yerleştirilmiş sandalyelerle dolu yemek salonu, göz alıcı bir manzaraya sahipti. Kadehini yudumlarken, gözlerinin önünden bir gölge geçti ve ardından esmer bir adamın yaklaştığını fark etti.

Adamın yüzünde belirgin bir güven ve kararlılık vardı. Takım elbisesi ile uyumlu, açık renk bir gömlek giymişti. Jisoo, adamın kendisine doğru yaklaşmasıyla birlikte kalbi hızla atmaya başladı. Adamın bakışları arasında kaybolduğunda, kadının kendi bakışlarındaki güçlü ifadeyi fark etti.

Jisoo, adamın yaklaşmasıyla birlikte oturduğu sandalyede dikleşti ve ona doğru döndü, yüzünde bir tebessüm belirdi ve derin ve arzulu bir bakış attı. İşte başlıyordu...

Esmer adam, Jisoo'nun önünde durdu ve şık takım elbisesinin kol düğmelerini düzeltirken, kadının elini alarak hafifçe öptü. Jisoo kırmızı dudaklarıyla hafifçe gülümsedi, bu jeste karşı koymayacaktı ve bu tatilin hakkını verecekti.

Adam, Jisoo'ya doğru nazik bir gülümsemeyle masaya oturmak için izin istedi. Jisoo, adamın karizmasından etkilenmiş bir halde ona izin verdi. Etkilenmişti ama güçlü duruşundan ve efsunkarlığından ödün vermiyordu.

Adamın takım elbisesi, ceket ve pantolon olarak uyumlu bir şekilde tasarlanmıştı. Açık bir renk olan krem rengi, onun bronzlaşmış teniyle mükemmel uyum sağlıyordu. Ceketinin düğmeleri altındaki beyaz gömleği, pürüzsüz bir şekilde ütülenmişti ve yakası zarif bir şekilde aksesuarlandırılmıştı. Takım elbisesinin altında, deri ayakkabıları da aynı renkteydi ve düğmeli bir kolye boynunda duruyordu. Esmer, her zaman olduğu gibi kendine güvenli bir şekilde hareket ediyor ve her adımında lüks ve tarzını yansıtıyordu.

Karşısındaki erkek, masada oturduğu kadını baştan çıkarıcı bakışları ve derin ses tonuyla etkilemeye çalışıyordu. Jisoo, onun çekiciliği karşısında büyülenmişti.

Adam kadının elini tutarak ona doğru eğildi ve yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Adınız nedir güzel hanımefendi? Ben Taehyung."

Jisoo, ona zarif bir şekilde gülümsedi ve cevap verdi. "Ben Jisoo. Seninle tanıştığıma memnun oldum Taehyung."

Taehyung denen adam gülümsedi ve başını salladı. "Evet, burada kalıyorum. Sizinle tanışmak için fırsatı kaçırmak istemedim. Bu gece yalnız başınıza mıydınız?"

Jisoo adamın hızlı olduğuna ama bunun hoşuna gittiğini betimleyen bir bakışa attı.

Kadın bir an düşündü ve ardından başını salladı. "Evet, yalnızım," dedi. "Ama bu gece burada kalmak istemiyorum. Dışarıda bir yürüyüş yapmak istiyorum. Belki de Norveç'in güzelliklerini keşfetmek için buradayım."

Taehyung, Jisoo'nun bu teklifine sıcak bir şekilde yanıt verdi. "Ben de dışarıda bir yürüyüş yapmak istiyorum. Belki birlikte keşfedebiliriz? Veya bir alternatifim daha var..."

Jisoo gözlerini kısarak adamın teklifini dinledi, "Dışarıyı keşfetmek yerine birbirimizi de keşfedebiliriz?" Adamın bu derin ve etkileyici sesi, Jisoo'nun kulağını kutsamıştı. Kelimelerinin beden, etkilediği kesinlikle doğruydu çünkü bu kelimeler kasıklarında bir yanma hissine sebep oldu."

"Hızlısınız?" dedi Jisoo. Biraz bekleyip adamın yakışıklılığına defalarca kez düştükten sonra. 

Adam kendinden ödün vermedi, "Bilmem, belki de size karşıdır."

Jisoo kırmızı dudaklarını ısırdı, erkeklerin görsel varlıklar olduğunu biliyordu ve bu davranışları bilerek sergiliyordu. Ardından bu sözlere şöyle karşılık verdi, "O halde beni buna ikna etmeniz gerekecek."

Adam umduğu şeyi alamamanın verdiği rahatsızlığı içine gömdü, şimdi alamıyordu ama ileride alacağına her şeyden çok emindi. Yayılarak gülümsedi "İstediğim her şeyi hep elde ederim sevgili Jisoo." Adam göz kırptı, "Sizi de elde edeceğim."

Jisoo kaşlarını kaldırdı, adamın etkileyiciliği inkar edilemezdi. "Her kadına karşı böyleyseniz, ilk yenilginizle karşılaşmaya hazır olun."

Taehyung kadınla olan bakışmalarındaki mesafeyi azalttı. Jisoo'nun gözlerindeki güçlü bakışlar, adamın gözlerini çekiyordu. Onun bakışlarında, hem kararlılık hem de samimiyet vardı. Bu samimiyet, adamın içinde bir alev gibi yükseliyordu. Jisoo, her ne kadar profesyonel görünse de, onun bakışlarının ardında farklı bir kadının gücünü hissedebiliyordu. Bu his, onun içinde bir ateş yakmıştı. "Ben yalan söylemem."

Jisoo içinden geçirdi, hangi konuda bunu söylemişti? Sadece ona karşı mı böyleydi yoksa kazanacağına emin miydi?

Norveç gezisi başından hiç sıradan olmayacak gibi duruyordu.

ii ──

prurience. ── vsoo ✓Where stories live. Discover now