124- Ruhun Vazgeçemeyişi

947 84 2
                                    

Her şeyin başlangıcı vardı. Bir insanın başlangıcı ise doğumdu. Ben de doğmuştum. Doğumum bir sürü kötü sürprizlere gebe kalmıştı ama benim başlangıcım bu değildi. Benim başlangıcım kötü evin odasının kapısının açılması, odanın ışıkla aydınlatılmasıydı. Koyu, inci tanesi gözleri görmek benim asıl başlangıcım oldu.

Babam kimseye güvenmememi söyledi. Ben geceme doğan adama güvendim. Eksiksizce, tereddütsüzce. Geceme doğan adam tüm gecelerimin sahibi oldu. Hayatımın başlangıcı oldu. Hayatımın şu anı, hayatımın geri kalanı oldu. O, ben oldu. Ben, o oldum.

Uğruma dünyadan göçen insanların aksine uğruma dünyada savaşan o adama inandım. Yeri geldi, benim yerime mücadele etti. Yeri geldi, benim yerime taşın altına elini soktu. Yeri geldi, benim yerime beni sevdi. Kendimden her uzaklaştığımda bana en çok yaklaşan oldu. Her parçamı sımsıkı birleştiren o adamı sevdim.

Alt kata indiğimizde koridorda yan yana yavaşça yürümeye başladık. Koridoru bitirmeden durduğumda o da durdu ve bana döndü. Kopya Sinan, adıyla anmam gerekirse Mert sahte yeşil gözleriyle baştan aşağı beni süzdü. ''O kadar masum birine benziyorsun ki bu kadar yükün altında bu bedenini nasıl bu kadar dik tuttuğuna hayret ediyorum.''

İçim kırıldı. ''Ben de senin tüm bu facialardan sonra diğerleri gibi aklını kaybetmemiş olmana hayret ediyorum. İyi ki kendindesin.'' İçim gibi sesim de kırgın çıktı.

''Eğer buraya gelmeseydiniz belki de kendimi o kadına kaptırırdım. Bedenimi kaptırmış olabilirim ama ruhum için bir şekilde direndim.'' Her ne kadar yüzünün tavrı ciddiye alınmasa da sesindeki o tını tüm bitmişliğiyle karşımdaydı. ''Doğru düzgün yemek bile yiyemiyoruz. Her ağzıma lokma koyduğumda farkında olmadan başımı eğsem sırıtmaktan ağzımdan lokmalar yere düşüyor. Ağzımız açık olduğu için robot gibi dişlerimizi birbirine vuruyoruz. Her baktığımız yerde birbirimizin aynısını görüyoruz.'' Dudakları iki yana çekilmiş olsa da gözlerinin içi dolmuştu. ''Hayatım zaten batıktı, şimdi ise tamamen yok olmuş gibi.''

''Hayır, yok olmayacaksınız.'' Derin bir nefes aldım. ''Senin gibi düşünen yok mu başka?''

''Biri daha var. Ama benim gibi sayılmaz,'' demesiyle meraktan dişlerimi kıracaktım. ''Benden iki yaş büyük ağabeyim de burada.'' Dudaklarım aralandı. Kimsesiz iki kardeş... ''Ağabeyim benim gibi hayat dolu değil. Bu çiftliği tamamen yok etmek istiyor.'' Ümmühan'ın bir düşmanı daha. ''Ama Ümmühan'dan önce yok olmasını istediği kişi sensin.'' Bu defa sürekli kırpıştırdığım gözlerimi bir kere dahi kırpmadım. ''Hatta ağabeyimle tanıştın da. Seni ve bebeğini kırpacağını söyleyen kişi.'' Ses tonu gitgide kısılıyordu. Mahcubiyet duygusunu hissetmiştim. Kardeşlerden biri beni kırpmak isterken bir diğeri hayatını kurtarmamı bekliyordu. ''Dün Ümmühan'ın yerini ona sorarken ben hemen arkadaydım. Karanlıktan dolayı beni görmemişsin.'' Sadece başımı sallamakla yetindim. ''Serhat, yani ağabeyim kurtulmak istemiyor. Her şeyi bitirmek istiyor. Ama ben buradan çıkmak istiyorum. Kendini kurtarırken beni de kurtaracak mısın Şehnaz?''

Bu masum soru karşısında kendimi ister istemez gülümserken buldum. ''İlk seni kurtaracağım Mert,'' dedim. ''Seni bu sırıtan halinden de kurtaracağım. Arkadaşım Berat'ın annesi estetisyen. Bir şekilde bize yardımı dokunacaktır. İnanıyorum.''

Sırıtmasının altında kocaman bir gülümseme olduğunu biliyordum. İki elimi tuttu. ''Sen meleksin. Kendini her şeyin başlangıcı olarak hissediyor olabilirsin ama tüm bu kötü şeylerin sonu da olacaksın. Ben inanıyorum. Nerede bitkin umudum varsa hepsini yeşerttin.''

Bir insana verilecek en güzel şey umuttu. İnançtı. Bana inanıyordu. Ben de Bedir'e inanıyordum. Karşımdaki insanın mutluluğuyla içim şenlendi. Bedir bana umutları yağdırırken o da benim neşemle neşeleniyordu, şimdi daha iyi anlıyordum. Şunu da anlamıştım. Artık kendime de inanıyordum. ''Seni bu kadar kopyanın arasında ayırt etmem zor olacaktır, beni her seferinde sen bulmak zorunda kalacaksın Mert.'' Gülüşüm büyüdü.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now