129- Asırlık Ruh

975 83 11
                                    

Kıyamete 20 Gün Kala

Saçlarımı parmak uçlarıma sarıp döndürürken odadaki sakin nefeslerin ahengine karıştım. Yatağımdaydım. Yanımda uyuyan gecemin sahibiyle yeni bir güne gözlerimi aralamıştım. Güzel düşünmek istiyordum. Zihnimin karanlık kısımlarına rengarenk çiçekler ekip hoşluk yaymak istiyordum. Kendimi yaşatmalıydım. Bir dünyaya daha uyanmıştım. Belki de üçüncü dünyamı yaşıyordum.

Uyandığım her yeni günde başıma ne gelecek diye düşünmeden edemezdim. Başıma gelecek bir şey kalmadı. Bitti. Biz artık hikayenin sonundaydık. Bu hikayeden sonra tatlı bir masala başlayacaktık. Gülümsedim.

"Kim bilir o muhteşem zihninden neler geçiyor.." Hayatımda duyduğum en güzel uykulu ses. Kara incili bilekli kolunu üzerime attı. Boynunu saçlarıma gömdüğünde aldığı uzun soluk tüm hücrelerimi yeşertti. Yüzümdeki gülümseme daha da kıvrıldı. Baş parmağını bir gamzeme, işaret parmağını diğer gamzeme sokup yüzümü sallamaya başladı. Sabah sabah beni maymuna çevirdi. "Çok uzun bir sürenin ardından böyle güzel uyandık. Bence bugün odamızdan çıkmayalım."

"Mızıkçılık yapma. Derya ablayla gideceğiz," dediğimde başını kaldırıp bana sersemce baktı.

"Sana ben de masaj yapabilirim. Hem de alasını." Elinin tersini çıplak kolumda dolaştırırken huylandım.

"Hayır Bedoş. Kadınlarla gideceğim. Hem masaj yaptırmayacağım, sadece yanlarında olacağım." Omzumu silktim.

"Tamam, benim yanımda ol o zaman. Sıcacık yatağımızda yağan kar tanelerini sayarız. Daha romantik, daha eğlenceli, daha aşklı, daha..." derken iyice bedenime sokuldu. "Daha tensel." Nefesi yanağıma düştü. Başımı iki yana salladım. "O zaman alışverişe çıkarız. Hem sana kıyafet bakacaktık." Elini yorganın altından geçirip karnıma götürdü. Parmakları pijamanın altından girdiğinde içime yayılan ateşi belli etmedim. Çıplak şişkin karnımın üzerinde ufak, yumuşak daireler çizerken, "Bebeğimizin içinde daha rahat tekme, yumruk atabileceği kıyafetler alırız," dedi.

"Gerek yok. Zaten doğuma üç hafta gibi bir süre kaldı. Boşuna kıyafet almayalım. Ayrıca bir daha hamile kalmayı düşünmüyorum." Parmaklarının etkisi altındayken ağzımdakilerin düzgün çıkması beni şaşırttı.

"Bence bunu bir daha düşünmeliyiz. Gerçek bir hamilelik de yaşamalısın."

Kaşlarımı çatıp kısık gözlerine baktım. "Hayır! Yeterince maceralı bir hamilelik yaşadım. Sakin bir hamileliği kaldıramam."

Bedir sırıttı. "Seni yiyeceğim ben. Çocuğum benim." Başımı sıcak göğsüne sımsıkı bastırdı. Saçımı öptü, okşadı. Ümmühan o gün beni saçlarımdan sürükleyerek götürürken aklıma Bedir'in bir daha saçlarımı okşayacağı gelmemişti. Göğsünün içine girercesine bedenimi ona mıhladım.

"Mert'i vurduğum için beni nasıl gözaltına almadılar Bedir? Sonuçta durduk yere bir insanı yaraladım. Bir şeylerden sürekli kurtuluyorum ama beynim olanlara takılıp kalıyor."

"Suçsuzsun Şehnaz. Ayrıca Mert'in durumu gayet iyi." Cevabını kısa tutmuştu. Bu beni tatmin etmedi. Bu durumda Rıdvan denen o adamın payının büyük olduğunu düşündüm. "Gitmesen olmaz mı? Seninle vakit geçirmeyi çok özledim Minikşe." Şimdi de masum ayağına yatıyordu. "Birlikte daha çok eğleniriz. Kartopu oynarız. Senin kadar olmasa da güzel bir kardan kadın yaparız. Hatta hamile olanından." Yüzünü görmesem de sırıttığını biliyordum. "Bol bol yemek yeriz. Yürüyüş yaparız. Kapalı havuzda akşama kadar yüzeriz. Hatta," derken başını kaldırıp yüzüme eğdi. "Yeni evimize gidelim. Eşya seçelim, istediğin kısımları ekleyelim, beğenmediklerini çıkaralım. Ayrıca evimizin etrafında yürürüz. Kış deniz yürüyüşü içimizi açacaktır." Gülümsedi.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now