132- Kayan Yıldız

1K 94 26
                                    

Bir evren vardı, içine düşen nefeslerin vakti sınırlıydı. Kıyamete kapılan her can tıpkı bir çan gibi çalıyor, ortalığı zangır zangır titretiyordu. Canlar kaçışıyordu, canlar güvenli bir yer arıyordu. Canlar en sonunda yine ölümün kucağına atılıyordu. Canların ölümden kaçışı yoktu.

Osman arabayı son sürat sürerken bir kolunda gömleğiyle sardığı yeni canı tutuyordu. Vücudundan akan soğuk terler içini daha da üşütürken yanan gözleri tam tersiydi. Arkada oturan Bedir, Şehnaz'ı kucağına çekmiş, eli sürekli kalbi ve nabzındaydı. Berat'ın numarasını tuşlayıp kulağına götürdüğünde soğumuş bedeni kendine çekip kollarıyla sımsıkı sardı. Kimsesiz bir kıza yeni bir hayat bahşederken şimdi de o yeni hayatın elleri arasından kayıp gittiğini görüyordu. Karşı taraf telefonu açtı.

"Ay ne var? Pipisini mi buldunuz yoksa bebeğin? İlla erkek mi olması lazım Bedoş? Ben sana doğururum erkek!"

"Ambulansı beklemedik. Biz yola çıktık. Şehnaz'ın iki kere kalbi durdu, bir şekilde geri döndürdüm. Atışları çok zayıf. Baygın, bir türlü uyanmıyor." İçindeki cehenneme düşen sözleri tek nefeste sarf etti.

"Tamam. Dur." Berat bir an ne söyleyeceğimi bilemedi. "Gerekli olan her şeyi hazırlatıyorum, sizi bekliyoruz."

Bedir telefonu kapattığında birkaç saniye gözlerini yumup içinde taşanları yerinde tutmak için çabaladı. Gözlerini araladığında kucağındaki bembeyaz yüze baktı. Giydiği pembe elbise kanlar içerisindeydi. Güzel yüzünde de burnundan akan kanlar vardı ve Şehnaz bir türlü kan yığınlarının arasından çıkamıyordu. Bedir, montuyla onu iyice sardı. İncecik bilekleri örttüğünde dişlerini sıktı. "Daha hızlı Osman. Daha hızlı. Sonunda ölüm olsa bile daha hızlı kardeşim. Kalbi bir daha durursa onu geri..." Sustu, Osman hızını daha da artırdı.

*

"Düşünsene Bedir. Yıldızların üzerimize döküldüğünü." Ateş böceklerinin uğultusu eşliğinde Bedir ile çimlere uzanan Şehnaz, ellerini göğsünde birleştirmiş, parlak gözlerle gökyüzünü saran yıldızları izliyordu. Buraya hangi ara geldiğini bilmese de durumdan şikayetçi değildi. Başını yana çevirdiğinde kara incilerin sahibinin kendisine baktığını görünce gülümsedi. "Yıldızlar zaten üzerime çoktan döküldü. Gözlerin. Akşam karanlığında inci gibi içimi ışıldatıyor. Karanlıkta bile seninle aydınlanıyorum."

"Gidecek misin?" diye sordu Bedir. Şehnaz gözlerini ondan alıp yeniden gökyüzüne çevirdi. "Gitmeye başladın Şehnaz. Her parçan dünyadan yavaş yavaş kaybolacak. Ben buna hazır değilim." Şehnaz onu dinliyordu. Dudaklarındaki gülümseme daha da büyüdü. İçinde huzur vardı. Nefesi dünyadan silinecek olsa bile dünyaya bıraktığı bir başka nefes vardı.

"Gökyüzü çok güzel. Ben siyahı seninle sevdim."

"Onu sensiz sevemem Minikşe. Uyan..."

Onu... Bedir'in bahsettiği şey Şehnaz'ın siyah sevgisi değildi. Bir başka şey... Şehnaz gözlerini kısıp gökyüzünü içine çekercesine derin bir nefes aldı. "Dünyaya bıraktığım nefesi kastediyorsun sen. Diğer Minikşe'yi." Yeniden gülümsedi. "Onu bensiz sevmeyeceksin Bedir. Ben onu seninle sevmeye devam edeceğim. Sen ondan asla vazgeçmeyeceksin." O bebek Şehnaz'ın mucizesiydi. Kendisi olmasa bile ona sahip çıkacak bir babası vardı. Minikşe bebeğin babası Bedir...

Gökyüzünden bir yıldız kaydı. Şehnaz gülümseyerek parmağını yukarı kaldırdı. "Gördün mü? Yıldız kaydı." Kimisi dilek dilerdi. Şehnaz bir şeyler dileyemedi. Kayan yıldız kendisiydi.

Başını tekrar yana çevirdiğinde gecesinin sahibini göremedi. Kaşlarını çatıp dirseklerinin üzerinde doğruldu. Gökyüzünde yıldız da kalmamıştı. Ayağa kalktığında etrafına bakındı. Yeni evlerinin kapısı karşısında belirdiğinde hiçbir şey düşünmeden oraya doğru yürüdü ve kapıyı geriye ittirdiğinde içeri süzüldü.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now