born free | 2

35 6 0
                                    

"Nihayet uyandın. Dozu fazla kaçırdığımı sandım."

Şişmiş gözlerimi araladım. Bir daha uyanmamak üzere bir uykuya daldığımı düşünüyordum, yine de şaşkınlık perdesini üstümden atmak zordu. Hava aydınlanmıştı. Kulağımı dolduran bir şarkı vardı. Barakadaki sedyeye sımsıkı bağlıydım, bunun yanında ellerim de birbirine sımsıkı bağlılardı. Panik yapmamaya çalıştım. Yabancı, sedyenin yanına plastik bir sandalye çekmişti ve orada oturuyordu. Onu incelerken, sızlayan kırık parmaklarımı fark ettim; tahta bir çubuk ve bir bezle onları bağlamış, düzgün kaynaşmaları için pansuman yapmıştı.

Kuruyan boğazım sebebiyle sesimin güçsüz çıkacağını düşünüyordum fakat sandığımın aksine normal, ancak kendinden emin olmayan bir tonla güç kazandı. "Ona ne yaptın?"

Oturduğu yerde geriye yaslanıp bir müddet suratıma baktı. Eldivenleri hâlâ ellerindeydi ama onları yenilediğini fark etmemek için kör olmak gerekiyordu. Dün gece birini öldürmüş olduğunu belirten hiçbir şey yoktu çehresinde. Düşünür gibi yaptı. "Hakkımda veya onun hakkında ne kadar az şey bilirsen o kadar iyi. Eski hayatına daha rahat kavuşman ancak böyle mümkün olur."

Gözlerim doldu. Eski hayatıma kavuşmak. Sesimin titremesine engel olamadım; sesim, boğazımdaki bir göçüğü atlıyormuşçasına çatladı ve başta ince bir tını hâlinde duyuldu. Bu kadar kolay olacak mıydı?

"Bana bunu neden yaptı? Düşmanım mıydı? Sevmiyor muydu beni? Ailemden herhangi birini? Neden yaptı? Lütfen... Bilmek istiyorum. Başka hiçbir şey sormayacağım. Bunu bilmem gerekiyor."

Başta bana acır gibi baksa da, bu isteğime hak vermiş olacak ki, bakışlarını üstümden çekip eldivenlerinin kenarlarını düzeltmeye başladı. Konuşmaya başlamadan önce derin bir nefes aldı.

"Bryce Wallis. Leş toplayıcısı. Seni nerede gördüğünü veya seni neden kaçırdığını bilmiyorum ancak dürüst olmak gerekirse, en mantıklısı bilmemek zaten," sandalyesinden kalktı, bir an gideceğini sanmıştım ve gitmemesi için yalvaracaktım; fakat sandığımın aksine, eskiden içi daima boş olan metal dolaba bırakmış olduğu bir şişe suyu çıkardı ve bana getirdi. "Bazı insanlar böyledir. Başkalarının canını almaktan, onlara işkence çektirmekten zevk alırlar. Onlara göre bu, kudretin anlamıdır. Tanrıcılık oynarlar. Seninle Tanrıcılık oynadı ve kendini uzun bir süre tatmin etti. Kişisel algılama. İlk değilsin," beni sedyeye bağladığı düğümlerden birini, bıçağıyla kesti. "ama sonsun."

Yardımıyla doğruldum ve bana su içirmesine izin verdim. O da bir katildi. Katiller, bana kalırsa sokak köpeklerine benziyorlardı. Ne yapacaklarını hiçbir zaman kestiremezdiniz. Bir an sizi sevip, koruyup kollayabilirdi; fakat sürüsünün içinde bulunduğu an gelen deli cesareti ile, önüne geleni parçalayabilirdi. Bu adama güvenmiyordum. Ancak, şimdilik başka çarem yoktu.

"Peki diğerleri?" diye sordum suyumu yudumladıktan sonra. Bir kısmı tam ağzıma denk gelmediğinden, çenemde süzülerek üstüme akmıştı. Yabancı, kaşlarını çattı. Bu soruyu beklemiyor gibiydi.

"Diğerleri derken?"

"Bryce'in arkadaşları."

Su şişesini bırakıp sandalyedeki yerini aldı.

"İzcilik kulübüne gidip rozet için birbiriyle yarışan arkadaşlarından mı bahsediyorsun-"

"Bana, birlikte tecavüz eden arkadaşları."

Yabancının gözlerinde gördüğüm ifade, kanımı dondurdu. Onun bir katil olduğunu bir kez daha anımsadım. Kendine yeni avlar bulduğunu düşünüyordu. Bana acıması yoktu. Bu bilgi, onu sevindirmişti. Oturduğu yerde geriye yaslandı ve duyduğu şevkin dudaklarına yansımasına engel olmaya çalıştı. Yine de gereğinden fazla kasılan, dudağının sol kenarı; kendisini ele veriyordu. Mimiklerde o kadar usta değildi demek ki, veya ben, mimik okumada fazla iyiydim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 10, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

The EpilogueWhere stories live. Discover now