❄⁰

401 33 175
                                    


tw // kan ve ölüm tabirleri

"Ekselansları burada işimiz bitmiş gibi görünüyor."

Yeni yağdığı için yumuşak olan kar demir tabanların altında ezilirken duyulan tek ses topukların yere çarpma sesiydi. Nefes sesi dahi duyulmuyordu. Duyulamazdı da. Demir topuklar varken başka hiçbir ses olamazdı. Başka hiçbir ses yankılanamazdı. Can çekişen ve insan ruhlarıyla beslenen üçüncü sınıf bir iblisin boynuna saplanan kılıcın bile sesi yoktu.

Kılıcın yırttığı ve parçaladığı deriden filizlenen buz kristallerinin de.

Siyahlığı bir katranı andıran kan, bembeyaz karla karıştığında oluşan kontrast manzara tabanı demirden yapılma botlarla bozuldu, botun tabanı siyaha bulandı. Kötülük bulaşıcıdır. Uzun süre geçmeden eriyen kar başka bir metafor. İyilik güç karşısında eriyip gider. Yaranın üzerindeki buz kristalleri ise her acının eninde sonunda soğuyacağı metaforuydu.

Kılıcın üzerindeki siyah kan ve hala parlak olan yüzeye yansıyan keskin deniz mavisi gözler. Bu metafor değildi.

Bu demir topuklardan başka sesin yankılanamamasının nedeniydi.. Kuzey İmparatorluğu'nun acımasız olarak tarif edilen prensi Rin İtoshi'nin üzerine giydirilen gerçeklikti bu. Metafor değildi.

"Şimdi işimiz bitti."

Askerlerin hazır ol pozisyonuyla sıraya dizilmesi prensin iki dudağının arasından çıkan söze bakardı. Rin kılıcındaki kanın tamamını akıttığından emin olduktan sonra kılıcı kınına yerleştirdi ve karda oluşturduğu izlerin üstüne bir kez daha basarak askerlerinin önünden yürüdü.

Parçalanmış bedenleri, eskisi kadar beyaz olmayan kar tanelerini ardında bırakarak.

Rin, kafasını ufacık dahi olsa çevirmeden geride duran atına doğru yürürken askerlerin bazıları arkalarında kalan manzaraya bakmadan edemedi.. Prens en ufak bir sıyrık dahi almadan tehditten kurtulmuştu. Bu çok etkileyiciydi. Bir o kadar da korkutucu.

Manzaraya bakıp duran askerlerin kafasında 'Majestesteleri kesinlikle hafife alınmaması gereken biri.' cümlesini geçirirken prens askerlerin düşüncelerinden bir haber en ufak bir duygu kırıntısı içermeyen ifadesiyle saçlarının siyahlığında kılları olan ata bindi ve bütün askerler de peşinden onu takip etti. Prensin yüzü göremeseler de sırtına bakmak bile onları diken diken etti..

Kuzey'in kılıcı olmak böyle bir duygu muydu?
Soğukkanlı, sarsılmaz, tereddütsüz.

Rin'e korkuyla bakan yeni yetme askerlerin yanında bir de bu tarz manzaralara çoktan aşina olmuş, korkudan dilini yutan askerlere bakarak kıkırdayan ve rahat bir tavır takınan bir grup vardı. Prensleriyle sırt sırta çarpıştıkları birçok muharebenin, birlikte atıldıkları parmakla sayılamayacak sayıdaki maceradan sonra prensin kılıç kullanma becerilerine bakma gereği dahi duymadılar.

Göz göze oldukları dimdik duran sırt da onlara korkunç gelmiyordu tabi ki. Çünkü o omuzların ne denli kasvetli kışları atlattığını, böylesine dik durabilmek için neler yaşadığını çok iyi biliyorlardı. Bunları en iyi bilen de Rin'in kendi bildi bileli sağ kolu olan ve şu anda onun yanında at süren Yo Hiori'den başkası değildi.

"Ekselansları, bugün yine çok formunuzdaydınız. Akşam yemeği için ne yaptırmamı buyurursunuz?"

Hiori'nin sesi büyülü derece huzur vericiydi. Buna içinde hat safada şefkat bulunduran kelimeler de eklenince Rin'in buzdan bir heykele benzetilen çehresi kızgın bir güneşle karşılaşmışçasına eridi- sanki her defasında bu yaşanmıyormuş gibi- Uzun alt kirpikleri yavaşça kırpıldı. Kraliyet ailesinden miras kalan mücevheri andıran deniz mavisi gözleri iblisleri öldürürkenki soğuklukta değildi.

mavi krizanteme külden mektuplar| rinsagiWhere stories live. Discover now