Yedi

147 14 72
                                    

Soğuk ve karanlıktı.

Dolina Üniversitesi yerleşkesi şehir merkezinden bir saat kadar uzaktaydı; yerleşkenin içinde mühendislik fakültesi, yabancı diller yüksek okulu, fen edebiyat fakültesi, güzel sanatlar fakültesi ve veterinerlik fakültesi bulunmaktaydı. Fakülte binaları ve onların ek binalarıyla birlikte kütüphane, kafeterya, ortak amfi ve öğrenci yurtları yemyeşil yerleşkeye gelişi güzel ama ulaşımı rahat olacak şekilde dağılmıştı.

Fen edebiyat fakültesi kampüsün tam göbeğinde, mühendislik fakültesinin karşısında yer alıyordu. Şimdi altı katlı binanın en üst katında, öğrencilere psikolojik danışmanlık verilmesi için ayarlanan bu ufak odada Chanyeol, Im Changkyun'nun merhametine kalmış durumdaydı.

Siyeon'nun isteği oldu sonunda; Bir haftalık ikna maratonunun sonunda Chanyeol sağlığı için birileriyle konuşmayı kabul etmişti. Onu endişelendirmeye hakkı olmadığını biliyordu, en azından dostluklarının hatırına bunu yapmalıydı.

Yine de birileriyle konuşmak dört gözle beklediği bir şey kesinlikle değildi, üstünü kapatmaya çalıştığı anılarından ve şu anda yaşadığı duygusal karmaşıklıktan bahsetmek istemiyordu.

Ancak kendisine yardımcı olmak için gönüllü olan ve bu minik sırrı saklayacağına yeminler eden Changkyun'nun yapacaklarını bilseydi bir şeyleri anlatmaya dinozorlar döneminden başlardı.

Genç psikolog ona yalnızca iş birliği yapıp yapmayacağını sormuştu, elinde bir ucu ipe bağlı, halka içinde ters bir üçgen olan ve avuç büyüklüğünde altın bir kolye tutuyordu. Basit bir hipnoz işi olacağını düşündüğünden onu onaylamıştı, isteği üzerine gözlerini ters üçgene odaklamış ve kendisine vereceği uyku komutunu beklemişti.

Gözlerini yeniden açtığında nerede olduğunu bilmiyordu.

Neredeyse karanlık bir odada, tek kişilik, yayları çıkmış bir yatakta uzanıyordu. Yataktan fırlayan metal yaylar sırtına ve beline batıyordu ama yerinden hareket etmedi. Burası çok soğuktu, boğazına kadar çekilmiş battaniye onu ısıtmaya yetmiyordu. Her nefesinde ağzından çıkan buharı seçebiliyordu. Burada bir pencere yoktu, tavandan sarkan ve yavaşça dönen disko topuna dikti gözlerini.

Burada yalnız olmadığını biliyordu.

"Changkyu-"

"Bu kadar korkuyor musun?"

Yattığı yerde irkildi, gür bir kadın sesiydi ve hemen dibinden geliyordu. Başını biraz sağa çevirse odanın karanlığına rağmen onu görebileceğinden emindi.

"Daha çok şüphe ediyor gibi," Bu sefer konuşan hırıltılı ve bas ses bir erkeğe aitti. O da diğer taraftaydı sanki, konuşmaya devam etmeden önce derin bir nefes aldı. "Bir polis olarak yapması gereken bu; şüphe etmeli."

"Ama bizden şüphe etmemeli."

"Doğru olanı yapıyor diye onu suçlayamazsın. Doğasında var bu, yoksa bir polis olarak ne işe yarar?" Erkek sesi hafifçe güldü. "Ama eskisi gibi değil, aklını çelenler yüzünden hasta oldu zaten."

"Ona hastalık diyemezsin! Kutsanmış olduğunun farkında değil, sen de öyle."

Kadın ve erkek sesleri kavga ederken yavaşça yattığı yerden doğruldu, çıplaktı ve yatağın yayları bütün vücudunu çizmişti. İki yanındaki siluetleri fark etti ancak onlara dokunmak, varlığını belli etmek için bir girişimde bulunmadı. Onları kim ve ne olduğunu anlamıştı; kendi beyniydi.

Eski Memeli Beyni ve Yeni Memeli Beyni.

Basitçe beyninde duygu, davranışları ve hafızayı kontrol eden kısımla beynin en genç, akılcı, kısmı kavga ediyordu.

Eating OleanderWhere stories live. Discover now