4 | Bitmiş Senaryo

228 41 88
                                    

Gloria:

"Şşş! Sessiz ol, anlatıyorum Abel!"

Elimdeki kağıtları salladım ve Abel'e baktım. Birkaç saat önce senaryoyu bitirmiştim, şimdi de kendimizi içkiye vermiştik. Şimdi de şişenin dibini vurmuş bir halde senaryoyu ona okuyordum.

"Bak! AMA DİNLEMİYORSUN Kİ!" Ona bir yastık attım ve gülmeye başladım. Senaryoyu bir kenara koyup, kahkahalar atarak gülmeye başladım. Çünkü yüzüne yastık attığım an oluşan yüz ifadesi o kadar şaşkın ve salaktı  ki...

Gülmekten karnım ağrıyana kadar güldüm. Abel, şaşkın şaşkın bana baktıktan sonra ona attığım yastıkla yüzüme vurdu. "Ah! Acıdı! Salak, ben sana bu kadar sert mi attım yastığı?"

O da benim gibi gülmeye başlayıp yastıkla bana tekrar vurdu. Yastığı onun elinden alıp, tekrar atmasın diye ellerini tuttum. "Yapma!'

Gülerek bana bakmaya devam etti. Onun kahverengi gözlerine odaklandı, ela gözlerim. Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra, ellerini benden kurtardı. Yanımdan gidecek, diğer koltuğa oturacak diye beklerken iki elini belime atıp, beni kendine çekti.

"Abel?" sorgulayan sesimin ardından ona baktım. Başka bir şey dememe izin vermeden, dudaklarıma yumuldu. Elleri belimde, her saniye beni daha da derinden öpüyordu. 

Birkaç saniye sonra kendime gelip, onu sertçe ittim. Derin nefesler alarak ona baktım. "Farklı olduğunu sanmıştım! Yanılmışım! Sen de diğer erkekler gibisin."

"Hayır, hayır! İsteyerek yapmadım Ben bir an boşta bulundum. Üzgünüm. Sana o gözle asla bakmam üzgünüm."

Başka bir şey demeden evden çıktı. Onun ardından gitmek yerine koltuğa oturup, bir anda değişen hayatımı düşündüm. Abel nereden çıkmıştı ki karşıma? Ondan önce ne güzel mutsuz mutsuz takılıyor, intihara doğru gidiyordum.

Şimdi de hayatım bir anda değişmiş, hiç tanımadığım bir adamın ailesini anlattığı senaryoyu yazmış, onu filme dökmem için gerekli parayı verecek yapımcı arıyordum.

Belki de çıktığım yoo yanlıştı ama umurumda değildi. Başarı için her şeyi yapardım. Başarı, şöhret, para ve güç için.

Ayağa kalktım ve oturarak bir şey olmayacağının tekrar farkına vardım. Mutfağa gidip french press kullanarak kendime koyu bir kahve demledim. Kahveyi birkaç dakika soğuması için mutfakta bırakırken, kendimi banyoya attım.

Üstümdeki kıyafetleri çıkarıp, kirlilerin içine yollarken aynadan kendime baktım. Esmer bir tenim vardı, ela gözlerim yuvarlak yüzümün üzerinde parlıyor, kıvırcık ve uzun saçlarım omuzlarıma düşüyordu.

Önceden fiziğim gayet güzeldi. Dolgun göğüslerim, sıkı kalçalarım vardı. Şimdi ise o kadar zayıflamıştım ki, vücuduma dokunan biri tahtaya dokunmuş gibi hissedebilirdi.

Kendime gelmem gerekti. Ben buydum, kendime gelmem gerekti. Zeki olmalıydım, başarılı olmalıydım. Güç ve şan benim elimde olmalıydı. Fakat bunları elde etmek için önce fiziksel olarak güçlü olmam gerekti.

Beni kendime getirecek bir soğuk duşa girdikten sonra, havluma sarınıp banyodan çıktım. Dolabımın önüne yürüyüp, kırmızı takım elbisemi çıkardım. Paçaları bol geniş pantolonu giyinirken, içine aynı renkte iç çamaşırı giymiş, üstüme ise beyaz gömleğimi geçirip, kırmızı ceketimle harika bir kombin yapmıştım.

Tüm iflasıma rağmen satmayı reddettiğim, ikonik Christian Louboutin'in kırmızı tabanlı siyah ayakkabılarını ayağıma geçirdim. Kıvırcık, kahverengi saçlarımı omuzlarımdan sarkıtmak yerine sıkı bir topuz yapmış, bu sayede hem otoriter hem de dikkat çekici bir görüntü elde etmiştim.

YÖNETMEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin