Bölüm 1 - Birleşik Batı Hükümeti

25 3 0
                                    

Bulutsuz gökyüzünde güneş en tepede tüm insanlara ışıklarını saçıyordu. Işıklara maruz kalan insanların bazıları mutlu bazıları mutsuzdu. Sonuçta hayat böyleydi. Güneş dahi olsa herkesi mutlu edemezdi.


Fakat Birleşik Batı Hükümeti olarakta bilinen bu ülkedekiler için durum daha kötüydü. Güneş her ne kadar mutluluk, şefkat ışığı saçarlarsa saçsın Batılılar genellikle mutsuzdu.

Işınların isabet ettiği yerlerden birisine gidildiğinde büyük bir orman görülebilirdi. Bu büyük orman diğer ormanlardan bir şekilde farklıydı. Normalde sakinlikle yerlerinde yuvalar yapan kuşlar, kanatlarını çırparak uzaklaşıyordu. Bu kuşların aksi yönünde ilerleyip ağaçlar aşıldığında ağaçların sıklığı kaybolmaya başlamıştı. Ağaçlar gittikçe kaybolurken ağaçların ve yeşilliklerin yerini kurak bir arazi alıyordu. En sonundaysa görülen şey ormanı adeta delip geçen devasa bir kraterdi.

Bir astreoidin düştüğünü düşündürtecek kadar derin, büyük bir kraterdi. Fakat ortalıkta gözle görülür herhangi bir astreoid yoktu. Sadece derin ve devasa bir göçüktü ama garip bir şekilde bu göçüğün hemen dışına üzerlerinde "Askeri Bölge" yazılan barikatlar kurulmuştu. Barikatların üzerinde garip cızırtılar çıkartan yeşil direkler vardı. Sanki bir hapishaneydi.

Bu barikatların etrafında ise birçok askerin koşuşturduğu görülebilirdi. Bazılarının ellerinde daha önce görülmemiş bir teknolojiye sahip bir tür taramalı vardı. Fakat genellikle sırtlarındaki silah kılıfında asılı halde duruyorlardı. Üzerlerinde "Batı" yazılı bir beyaz zırh vardı. Zırhın ardında yeşil askeri kıyafet vardı.

Anlaşılan teknolojinin gelişimine rağmen bazı şeyler pek değişmiyordu.

Bu askerlerin arasında ellerinde birer kutular taşıyan iki asker dikkat çekiyordu. Diğerleri gibi sırtlarında o silah asılı değildi. İkisi de birbiriyle sohbet ediyordu. İki askerde güneşin şefkatli ışıkları altında terlemişlerdi. Bu nedenle ikisinin de oldukça yorgun olduğu söylenebilirdi.Sağ tarafta kalan askerin kavisli bir yüze ve birkaç çile sahip olduğu görülebilirdi. Açıkça belli olduğu üzere pek yaşlı bir asker değildi.

Hatta buradaki çoğu askere nazaran ikisi de gençti. Fakat yüzlerinde sıkıntılı ifade ve giydikleri kıyafetler onları çok daha büyük gösteriyordu.

Çilli asker bıkkınlıkla kutuyu yere bıraktı. Biraz ara verme maksadıyla derince nefesler alıp verdi ve bu esnada şikayetlendi:

"Burada ne yapıyoruz ki? Öfff. Burası çok sıcak!"

Solunda kalan askerin yüzü ondan çok daha yuvarlaktı. Belki de kökenleri yabancıydı. Hatta yüzü hafif kadınsı sayılabilecek bir yapıya sahipti. Yüzünden ter akmasa ve vücudu aldıkları eğitim ve ağır şartlar altında çalışmalar sonucu gelişmese kolaylıkla bir kadınla karıştırılabilirdi.Kutuyu garip bir zerafetle yere koyarken o da nefes nefeseydi. Fakat solukları arasından çıkan: "Gerçekten merak ediyor musun?" sorusu duyulabilirdi.

Çilli asker ona merakla bakarken sordu:

"Bir şeyler mi biliyorsun Rick?"

Rick ismindeki garip asker, çilli askere baktı. Gururla: "Elbette, bu kamptaki hiçbir şey kulağımdan kaçmaz." diye cevapladı ve gülümseyerek ekledi:

"Bilmek istiyor musun? İstemiyor musun?"

Bunun üzerine çilli asker içten içe zihninden 'Gerçekten sana neden ortam orospusu dendiğini daha iyi anlıyorum.' diye geçirse de merakla "Tabii ki de bilmek istiyorum. Soru mu bu?" dedi.

Against the DemonsDonde viven las historias. Descúbrelo ahora