07

1.5K 243 88
                                    

"yani gidip konuşacak mısın? öylece mi?" söylemiştim, rahat bir yerlerime batıyordu. içimde büyüyen merak gitgide artıyordu. iki gün önce, şirketteyken izlediğim reklam filmindeki kişinin hyunjin olduğunu hatırlamamla birlikte onlarla tekrar görüşebilmek için can atıyordum. ve evet, bugün ne olursa olsun gidip minho ile konuşacaktım. yoksa içimdeki heyecan bir yerlerimde patlayacaktı. "evet, beomgyu. gidip masaya yumruğumu vuracağım ve 'sen mi büyüksün ben mi büyüğüm lan?' diye çıkışacağım. sonra beni kovacak ve bir daha ona nasıl davranmam gerek diye düşünmeyeceğim." muhteşem planıma gülmekle yetindi. ben de sözlerime devam ettim.

"şirkette konuşmam uygun olmayacak. ona sürekli resmî hitap etmek çok gerici. sanırım dışarıda bir yere davet ederim." biraz düşünür gibi oldu. muhtemelen dışarıya davet etmek de pek iyi bir fikir değildi çünkü yanlış anlayacaktı. ama şirkette konuşmak istemiyordum. özellikle de ona gayriresmi bir şekilde hitap ettiğimi duyan birkaç kişiyi göz önünde bulundurursam şirkette konuşmak gittikçe daha riskli bir hâl alıyordu. "ya senin de amacının onu kandırmak olduğunu düşünürse? bu adam daha önce dolandırılmamış mıydı?"

"mantıklı mantıklı konuşma beomgyu, beni korkutuyorsun." o beni tekrar ederken kafamı önümdeki masaya vurmakla telefonu kapatıp kendimi camdan aşağı atma seçenekleri arasında gidip geliyordum. masa oldukça uzağımda kalıyordu -şu an istesem ayağımı uzatabileceğim kadar. camdan atlama planım da ikinci katta oturduğumuz gerçeğiyle suya düştü. muhtemelen atlasam kolum bile kırılmazdı, sadece incinirdi. "sende işler nasıl gidiyor?" diye bir soru yönelttim mevzuyu kapatmak amaçlı.

"aslında pek iyi gitmiyor. sanırım büte kalacağım," sözlerinin ardından derin bir nefes verdi ve telefonu sabitledi. şu an mutfaktaydı ve yiyecek bir şeyler arıyor olmalıydı. "ayrıca yeni bir ev arkadaşına ihtiyacım var. biliyorsun, sen gittikten sonra evde birçok ses eksildi." elimi kalbime götürdüm. biraz dramatikleşmekten zarar gelmezdi. "ne demek yerimi doldurmaya çalışıyorsun?"

beomgyu, irileşen gözlerini bana dikti. şu an içinden neler geçirdiğini tahmin etmek zor değildi. "senin yerin nasıl dolsun aşko? kirayı ödeyecek biri lazım sadece." düşüncesine gülümsedim. ingiltere'deyken, üniversiteye geçince onunla ayrı eve çıkmıştık. kirayı bölüşüyorduk, pisliğimiz sorun olmuyordu ve en önemlisi de ikimiz saatlerce yemek yemeden yaşayabiliyorduk. para sıkıntısı çekmiyorduk yani. ders konusunda ise... beomgyu tam bir oyun bağımlısı olduğundan hiç çalışmazdı. ara sıra onu dürterek uyarırdım fakat beni sürekli geçiştiriyordu. bu yüzden bir dönem üniversitesini dondurmuştu hatta. eğer kıçını kaldırıp biraz daha çalışsaydı şimdi burada her ikimiz de güzel hayatımıza devam ediyor olabilirdik. ama bunların hiçbirini ona söylemedim. sadece tepkisine gülümsedim.

"kiminle kalmayı planlıyorsun?" biraz düşündü. "yeonjun vardı hatırlıyor musun? bir ara çalıştığı için dondurmuştu o da. ona teklif edeceğim sanırım." bahsettiği çocuk, üniversitenin ilk yılı tesadüf eseri tanışıp bizim okulda olduğunu öğrendiğimiz çocuktu. gittiğimiz kafede onunla karşılaşmıştık ve yanımıza gelip bizi daha öncesinde gördüğünü söylemişti, konuşmaya ilk buradan başlamıştık. bize ne çok yakındı, ne de çok uzak. onu az çok tanıdıysam, beomgyu ile aynı evde kalması tam bir facia olurdu. "mevzu çıkarsa kime geleceğini biliyorsun," dedim kararına saygı duyarak.

"aynen amına koyayım, oradan buraya peluşunu fırlatırsın artık." dedi sahte bir sinirle. sahte olduğu apaçık ortadaydı çünkü benim onun için elimden geleni yaptığımın o da farkındaydı. aynı şekilde o da benim için çok uğraşıyordu tabii ki.

beomgyu ile biraz daha konuştuktan sonra telefonumu kapattım ve ertesi sabah ne yapacağım hakkında uzun uzun düşünmeye başladım. öyle ki, ona edeceğim teklifin her kelimesini harfi harfine düşünüp ne söylesem yanlış anlamaz diye elli kez tartmıştım kafamda. bu düşüncelerin arasında uykuya daldığımı varsaymazsak her şey tıkırında ilerledi.

ice cream, minsung ✓Where stories live. Discover now