VI

154 13 13
                                    

En nihayetinde öğle arası için teneffüs zili çaldığında kafamı, koyduğum sıradan kaldırdım. Etrafıma baktığımda herkes hızlı adımlarla çoktan sınıfı boşaltmaya başlamıştı bile.

Bu saatte herkes yemekhaneye iner, birkaç sohbet eder ve ardından ise kafalarına göre takılıp yeniden sınıfa gelirlerdi.

Okuldayken takıldığım tek kişinin Jimin olması, yalnız hissettmememi sağlıyordu. Her konuda, her şekilde yardımcı oluyordu.

Onun da kendi çapında "en yakın" olarak tanımladığı arkadaşları vardı ve bu sebeple öğle aralarında onların yanında olurdu. Bazen sınıfına gelir ve beni çağırırdı, ancak utangaç bünyem sebebiyle, arkadaşları yanında olduğu zaman pek gitmezdim.

Boş boş oturmamak amacıyla çantama uzanıp test kitaplarımdan birini çıkaracağım sırada, gözüm çantamın içindeki paraya takıldı. Ve daha sonra bunu buraya neden koyduğum aklıma geldi.

Jeongguk'un benim için ödediği mezuniyet parasını ona geri ödeyecektim.

Aklıma yeni gelmiş gibi parayı direkt olarak aldım ve sınıftan koşar adımlarla çıktım. Jeongguk da bu saatlerde herkesin yaptığı gibi yemekhane'de arkadaşlarıyla beraber olurdu. Bu sebeple adımlarımı aşağı kata yönlendirdim.

Merdivenlere geldiğimde korkuluklara tutunma gereği duymadan hızlı hızlı indiğimde neredeyse düşecektim, neyse ki son anda dengemi korudum.

Tek tek ancak hızlı bir şekilde indiğim merdivenlerin ardından parayı cebimde koydum ve sanki onca yolu hızla gelen ben değilmişim gibi yemekhaneye girene kadar yavaş adımlarla, soğukkanlılığımı koruyarak yürümeye başladım.

Bir elim cebimdeyken, daha şimdiden Jeongguk'a nasıl bir konuşma yapıp parayı ona vereceğimi düşündüm. Muhtemelen yine kabul etmeyecek, bahaneler bulacak ya da geçiştirecekti.

Yemekhane girişinin önünde durduğumda, yakamı ve kravatımı hafifçe düzelttim. Nedendir bilemem ama ilk defa onunla konuşacağım için bu kadar gergin hissediyordum.

Burada beklemenin bana bir şey kazandırmayacağının farkına vardığımda, yarım kalmış adımlarımı ilerlettim. İçeri girer girmez, gözlerim siyah saçlı bir genç aradı.

Genel olarak yemekhane'nin çoğu yerini gözlerimle turlasam da onu ya da ona benzer birisini göremedim. Ortamın kalabalıklığı sebebiyle arka taraflarda oturanları göremiyordum.

Derin bir nefes alıp arkada oturanlar arasında Jeongguk'un da olup olmadığını bakmak için adımlarımı ilerlettim. Her bir adımımda kalbim daha fazla hızlı atıyordu. İlk defa Jeongguk yüzünden kalbim hızlı atıyordu, daha önce hiç olmadığı kadar.

Oraya kadar ilerlerken 'belki gözümden kaçmıştır' düşüncesiyle gözlerimi masada oturanlarda gezdirmeye devam ettim. En son en arka köşe masaya geldiğimde, istediğimi bulmanın heyecanı ile nefesimi tuttum.

Tam karşısında durduğumda, onun da  gözleri benimkilerle buluştu. Burada olmamı beklemiyormuşçasına elindeki çubuklar metal tabağının üzerine düştü ve tok bir ses çıkardı.

Ağzında lokma olduğunu yeni fark etmiş gibi gözlerini benden çekip birkaç kere çiğnediği yemeği yuttuğunda gözlerimz tekrar buluştu.

"Ne oldu?" dedi. Sesi meraklı ve fısıltılı bir şekilde çıktı. "Neden buradasın?"

Buraya gelinceye kadar aklımda oluşturduğum diyalogları, dudaklarımdan özgür bırakmayı denedim ancak, ilk defa onun karşısında bu kadar gergin hissediyordum.

"Paranı getirdim," dedim. Cebimdeki elimi çıkardığımda, avcumdaki parayı ona doğru uzattım. "Dün verecektim, aklımdan çıkmış."

Elbette ki, mesajlarda ona o kadar dil dökmeme rağmen itiraz eden çocuğun bir anda kabul etmesini beklemiyordum. Ki bu bariz belliydi.

wabi-sabiWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu