13

22.3K 1.3K 108
                                    

İlk ders nasıl bitti anlamadım bile. Gittikçe artan öfkem ile sırada bacağımı sallamış durmuştum. Hatta Melis birkaç kez uyarmak zorunda kalmış, benim ifademdeki değişime anlam verememişti. Beni bu çocukla aynı sınıfa nasıl yerleştirmişti bu okul? Ailem olacak o mahlukatlar bilmiyor muydu beni kaçıran aileyi? Demir ile aynı sınıfa düşmem yalnızca şans olamazdı!

Ders biter bitmez ayaklanan Demir, sınıfın çıkışına yönelirken ben de kalkmıştım ki Melis de kalkıp önüme geçti.

"Yeşim sen iyi misin?"

"Burada."

"Ne? Kim burada?" diye kaşlarını çattığında, şu an anlatamayacağımı fark edip "Sonra konuşalım, şimdi bir yere gitmem lazım." Demiştim. Melis ise yeniden önüme geçti. "Nereye gideceksin? Hiçbir yeri bilmiyorsun. Ben de geleyim."

"Melis lütfen izin verir misin? Şimdi yalnız gidiyorum, seninle de bu meseleyi sonra konuşuruz. Tamam mı?" dedim gergince ve onun anlamasa önümden çekilişini izledim. Böylece sınıftan çıkmış, Demir'i görmek için etrafıma bakınıyordum ki koridorun sonunda olduğunu görüp peşine takıldım. Üst kata çıktığında daha tenha bir yere gelmiştik, kapılardan birini açıp girdiğimizde ise buranın enstrümanlarla dolu olduğunu görmüştüm. Bana döndüğünde ise tekrar odak noktamda o vardı.

"Ne o Demir Bey? İnsan kaçakçılığından arta kalan zamanlarda okula mı gidiyorsunuz?"

Yüzünde ukala bir bakış belirdi.

"İnsan kaçakçılığı mı?"

Biliyordum, konuyla alakası yoktu ama şu anda bunlara takılacak değildim. Ben cevap veremeden devam etti.

"Hani Hakan Ulusoy baban değildi? Kabul etmiyordun onu? Yeşim Ulusoy olarak gelmedin mi bugün buraya? Üstelik benim olduğum sınıfa!"

"Mecbur kaldım-" derken duraksadım. "Bir dakika ya! Ben neden sana hesap veriyorum ki? Şimdi hemen polisi arayacağım ve seni ihbar edeceğim. Baban da sen de hesabını vereceksiniz yaptıklarınızın!"

Ben cebimdeki telefonu elime aldığımızda siniri bozulmuş bir şekilde güldü.

"Hesap mı vereceğiz? O Hakan şerefsizi hastanelik etmedi mi zaten babamı!? Hala neyin hesabını vereceğiz?"

Söyledikleri ile şokla kalırken benim her şeyden habersiz olduğumu anlamıştı.

"Haberin yoktu değil mi? Baban ve Murat abin babamı yanında iki koruma varken sıkıştırdı, o iki korumayı öldürüp, babamı da öldüresiye dövdü. Şu anda aramızda barış var yani, intikamlar alındı, gözdağları verildi." Derken sesindeki alay barizdi. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Bana doğru geldi.

"Nasıl canavarla yaşadığını duydun, bence o evi ve hayatı yol yakınken terk et Yeşim. Tabii önce benim sınıfımdan başlamanı tercih ederim." Deyip, müzik sınıfından çıktığında soğuk soğuk terlediğimi fark ettim. Öldürdü demişti, iki insanı öldürmüşlerdi. Zilin çaldığını zar zor duydum, midemdeki bulantı artarken sınıftan dışarı attım kendimi. Ve bu kattaki gördüğüm lavaboya gidip, elimi yüzümü yıkadım. Toparlanmam gerekiyordu. Bu insanların ne olduğunu önceden de görmüştüm o ormanda ama adam öldürdüklerini tahmin etsem de ilk kez duyuyordum. Demir yalan söylemiyordu, dürüsttü ve benim bu gerçekten kaçmam mümkün değildi. Öz ailem katildi.

Sınıfa geri döndüğümde nasıl haldeysem Melis telaşla ayağa kalkıp, yanıma gelmişti.

"Yeşim? Ne oldu sana? İyi misin?"

"İ-iyiyim." Derken sırama geçmiş, Demir'e bakmadan oturmuştum. Gözlerimi pencereden dışarı dikmiş, ders boyunca da oradan ayırmadan olanları hazmetmeye çalışmıştım. Fizikse olarak gittikçe toparlansam da beynimin içindeki sorulardan, haykırışlardan kaçamıyordum.

Gerçek AilemWhere stories live. Discover now