william

101 8 59
                                    

Yatağımda zıplayan minik canavarların sesiyle uyandım.

William ve Harry.
Benim canım (!) yiğenlerim.

Büyük bir sakinlikle pikeyi fırlatıp yatağın üzerinde onlara doğru yürüdüm "Ben size demedim mi beni biri ölmediği sürece uyandırmayacaksınız diye"

Ben onlara yürüdükçe onlarda geri gidiyordu. Yataktan inip ikisi farklı yöne ayrılınca uğraşmayı en sevdiğim ve en fırıldak olan William'ın tarafına doğru koşamaya başladım.

Kahkahalarla kaçıyordu benden "Pera teyze gerçekten annem istedi. Ben istemedim vaz geçirmeye çalıştım." bağırarak söylüyordu bunları.

Koridordan sağa sapıp evin sağ kanadına doğru koşacakken kenardaki heykele takıldığında arayı kapatıp üstüne zıpladım.

Şeytan gülüşümle ona bakarken sesimi kalınlaştırıp "Madem öyle ne demeye zıplıyorsunuz. Bunun senin fikrin olduğuna adım kadar eminim Will."
William gülerek "E madem ölüme gidiyoruz eğlenmeliydik." dedi bilmiş bilmiş. Ters çevirip gıdıklamaya başladım.
"Dur... Pera teyze dur."
Kızarmaya başladığında durdum. Ayağa kaldırıp poposuna vurarak "Hadi annenin yanına vasıfsız."
Koşarak uzaklaştı benden.

Geri koridoru yürüyerek odama girdim Harry çoktan toz olmuştu. Yatağıma hüzünlü bakışlar atarken pikeyi düzelttim. Dün nöbetten gelmiştim yahu biraz insaf.
Uykuyu çok seviyordum ve doktorluk tam bana göre bi meslekti.

Banyoya girip kısa bir duş aldım. Bugün Benedict ve ailesi kahvaltıya geleceklerdi.

Benedict ve ablam üniversiteden tanışıyorlardı daha sonra biz de İngiltereye taşınınca ailecek oturup kalkmaya başlamıştık.
Yazları çocukların da okulu olmadığından neredeyse her gün uzun uzun kahvaltı yaparlardı bende işe gidene kadar eşlik ederdim.

Neden bende toplandığımızında iki nedeni var birincisi benim canım ablam ve canım arkadaşım çok üşengeçler ikincisi benim evim tam ortalarında.
Zaten babamla yaşadığım için ablam da sürekli ziyarete gelince kendi evinden çok burda olur olmuştu.
Çocuklar da bu evde büyümüştü onlar için bahçenin bi köşesine minik bi park yaptırmıştık.
Yani kısacası evim aile toplanma eviydi.

Merdivenlerden inerken çocuk sesleri çoğalmıştı, gelmişlerdi çoktan.
Önce mutfağa uğradım. Ablam ve Sophie ada tezgahında kahvaltılıkları ayırıyordu.

"Oooooo güzel bayan, hoşgeldiniz şeref verdiniz" diyerek Sophie'nin önünde dizlerimi bükerek eğildim.
Sophie ile gülerek sarıldık. Ben ayrılınca Sophie hafif kızgınlıkla
"Asıl sen şeref verdin. Nerdesin seni bekliyoruz kaç saattir. Çocuklara diyorum gidin uyandırın oynayın beraber diye itiraz ediyorlar. Korkuyorlar senden." güldüm.

Tezgahı dolaşıp ablama sarılırken konuşmaya başladım "Çünkü onlarla bir anlaşma yaptım. Eğer beni ben uyanmadan uyandırırlarsa onlarla oynamayacağımı söyledim." ablam da güldü "Senin şu uyku sevdan beni benden alıyor."
Ona göz kırpıp Sophie'ye döndüm.

"Nasılsınız naptınız görüşmeyeli ?"

"Aslında dün biz buradaydık ama sen yoktun. Salı günü zaten beraberdik. O günden bu güne değişen tek şey Chris dün kaydıraktan düştü Benedict onu kurtarmaya koşarken ayağı kaydı düştü. Ama çok komikti görmen lazım" ablamla Sophie kahkalara boğulurken bu anı göremediğim için üzüldüm ama bu Ben ile dalga geçmeme kesinlikle engel değildi.

Elime aldığım peynir tabağıyla bahçeye çıkarken bağırdım "Benedict'e ben yokken böyle şeyler yaptığı için kızacağım." Sophie gülmesini durdurarak arkamdan bağırdı "Fazla dalga geçme eve gidince ben çekiyorum onu."
"Üzgünüm Sophie. "

William HiddlestonWhere stories live. Discover now