2. BÖLÜM

137 70 175
                                    

Otobüsten indiğinden beri yürüyordu. Neredeyse yarım saat olmuştu. Belli bir bölgenin etrafında halka çizerek dolanıyormuş gibi hissediyordu. Adresi telefonuna yazmasına rağmen tam konumu bulamamıştı. Başkalarına sormayı düşünmüştü ama etrafta bir tane bile insan yoktu. Olsaydı da zaten sormazdı. İnsanlarla iletişim kurma konusunda pek yetenekli sayılmazdı. O yüzden aynı yerin etrafında onuncu kere dönerken sinirlendi. Neredeydi bu lanet yer?

Tekrar telefondaki konumu açtı. Aslında tam olması gereken yerde gibi gözüküyordu ama bomboş terkedilmiş bir binadan başka hiçbir şey yoktu etrafında. Eskiden binanın rengi kiremitti sanırım ama o güzel renk yerini griliklere ve siyahlıklara bırakmıştı. Tahminlerine göre uzun yıllar önce yanmıştı.

Karşısındaki görüntü onu biraz ürpertmişti. En son 10 yıl önce bu tarz binalardan birine girmişti. Şimdi tekrar bu yıkık harabeye bakmak, hiç hatırlamak istemediği anılarının canlanmasına sebep olmuştu.

Hışımla kafasını salladı. Paraya ihtiyacı vardı. Bu binaya girmek zorundaydı.

Belindeki kemerine tutturduğu bıçağı kontrol etti. Sonra da ayakkabı tabanına tutturduğu diski. Disk bir tür ordu silahıydı. CD şeklinde bir bıçaktı. Kullanımı ve kontrol etmesi zordu. O yüzden herkes kullanamazdı. Asla silahsız gezmezdi. Eskiden kalma gereksiz bir alışkanlık olarak görürdü bunu hep. Silaha ihtiyacı olmadığını bilirdi. Vücudundaki kas kütlesi ve esnekliği ona yeterdi. Bu konuda oldukça özgüvenliydi çünkü iyi dövüşürdü. Ama yine de her dışarı çıktığında en az bir silah alırdı yanına.

Son kez binaya baktıktan sonra yavaşça içeriye girdi. Yanıp kül olmuş mobilyalar dışında hiçbir şey yoktu. Biraz tereddütlü bir biçimde seslendi:

"Kimse yok mu?" Bekledi. Hiçbir ses gelmedi. Biraz daha ilerledi ve yanmış binadan tamamen farklı, yepyeni, parlak bir demir kapı ilişti gözüne. Üzerinde AST yazıyordu. İşte burası!

Kapıya yaklaştığında sağ tarafında bulunan bir zil gibi küçük bir butonu ve kamerayı fark etti. Biraz tereddütle biraz da kapıyı bulmanın sevinciyle butona bastı.

Oldukça rahatsız edici bir 'dıt' sesiyle beraber kameranın altındaki hoparlörden cızırtı gelmeye başlamıştı. Panikledi ve ne diyeceğini tam bilemedi.

"Ş-şey ben Derin Lorenzi. Sanırım sizden bir mektup al-"

Cümlesini tamamlayamadan, kapıdan, birbirini izleyen bir sürü ses geldi. Kilit açılma sesine benziyorlardı.

Geri dönmek için geç olmadığını düşündü kapı aralanırken. Ama ekonomik durumu hiç iyiye gitmiyordu. Hem eğer aklına yatmazsa kabul etmezdi. Eğer onu tehlikeye atacak bir durumla karşılaşırsa da zor yoldan reddederdi. Onun için hava hoştu. Özgüveni yerine gelmişti ve açık kapıdan kocaman bir adım attı içeriye doğru. Kapının hemen yanında aşağıya doğru inen merdivenler vardı. Basamakları temkinli bir şekilde inerken, arkasındaki kapının seslice kapandığını duydu. Otomatik kapıydı. Kimsenin gelip kapıyı açmadığına saçma bir şekilde sevinmişti.

Merdivenlerin sonundaki koridor aydınlıktı. Binanın dışını gördükten sonra fazlasıyla gotik bir mekan beklemişti ama tam tersine oldukça modern dizayn edilmişti. Açık mavi ve beyaz döşemeleri olan karolara, tepesinde yanan beyaz floresanları dikkatle inceledi. Daha önce böyle bir yerle hiç karşılaşmamıştı. Sadece filmlerde görmüştü. Bilim kurgu filmlerinde...

Koridorda yavaşça ilerlemeye devam etti. Kimse yoktu. Seslenmeyi düşündü ama arkasından gelen ayak seslerini duyunca vazgeçti. Gittikçe yaklaşıyordu sesler. Hazırlandı. Tam arkasında birinin olduğunu hissettiği sırada bıçağını çekti ve bıçağını arkasındaki kişinin boğazına dayadığı sırada kadın çığlık attı. O anda sağ tarafından bir 'click' sesi duydu. Sesin geldiği yöne doğru döndüğündeyse, bir adamın kendisine silah doğrulttuğunu gördü. Demek Derin kadar hızlıydı bu adam. İlginç...

Geçmişin Esareti AltındaWhere stories live. Discover now