29 | training

175 18 6
                                    

“Artık kim olduğumu bilmiyorum,
ölümün tıkırtısı kapımda."
moving light - ezra glatt.

•••

Namjoon'un bahsettiği yere geldiğimizde hava neredeyse aydınlanmak üzereydi. Yaklaşık altı saat süren yol boyunca ara sıra Taehyung'a mesaj atmış ve kalan kısımda uyuyarak enerji toplamaya çalışmıştım. Ayrıca hiçbirinin aklına bir mola yerinde durmak gelmemişti, tanrım, o kadar sıkışmıştım ki arabadan inmek için dakika saymaya başlamıştım. Jimin'e herhangi bir yerde durmasını söylediğimde ise öndeki araba durmadan biz durursak geride kalacağımızı söylemiş ve abartmamamı söylemişti. Onlar gibi günlerce lavaboya girmeme özelliğim olmadığını anlamıyordu. Neyse ki Taehyung'un önerisi üzerine Namjoon'ların önüne geçip bizi görmelerini sağladıktan sonra sağa çekmiştik ve ben hızlıca işimi halletmiştim. Yolculuk boyunca başka bir mola vermemiştik, acıkmıştım fakat bunu da söylemek istemiyordum. İnsani ihtiyaçlarıma karşılık hepsinin nasıl da bıkkınlıkla yüzüme baktığını görmüştüm çünkü, bir kez daha onlarla polemiğe girip sinirimi bozmama gerek yoktu.

Yolculuk sessizdi işte, Hoseok'un ara sıra kendi kendine konuşması dışında kimsenin ağzını bıçak açmamıştı. Saptığımız yollar git gide boşaldı, trafikten sıyrıldık ve en sonunda sadece bizim olduğumuz dar bir patikaya saptık. Daha sonra o patikadan da çıktık, ağaçların arasına dalarak bir süre daha ilerledikten sonra önümüzdeki araba durunca biz de durduk ve indik. Namjoon ilerisini işaret etti ve Seokjin, Jungkook ve Yoongi ile yürümeye başladılar. Birkaç dakika daha onları takip ettikten sonra sarmaşık ve çalılarla kaplı bir kayanın önünde durduk.

"Hendaye'nin biraz daha ilerisindeyiz, yıllar önce burayı ne olur ne olmaz diye ayarlamıştım." Sarmaşıkları kenara çektiğinde taş bir kapı gördüm. Otları kenara iterken devam etti. "Yıllardır hiç açılmadı. Güzel saklamışım, ha?"

Taehyung'a dönüp başıyla kapıyı işaret etti ve birkaç adım geri çekildi. Açma işini ona bırakmasına ilk başta anlam veremesem de bir eliyle asma kilidi kayaya sabitleyip diğer elinin tersiyle zinciri parçaladığında kol gücünün çok gelişmiş olduğunu fark etmiştim. Omuzuyla kapıya yüklendi ve taş kapı gıcırdayarak açıldı. Bu sırada Seokjin yerde birkaç yaprağı tutuşturmuştu, yanmakta olan ateşe elini daldırıp avucunun içine aldı ve bizden önce içeri girerek ışık sağladı. Etraftaki mumları fark ettiğinde ise eliyle ateşi o tarafa doğru savurdu ve sırayla tüm mumlar yandı.

Devasa bir sığınak olduğunu söylemezdim. Birkaç sandalye, bir çekyat, duvarda asılı duran bıçaklar ve silahlar, içinde değişik şişeler olan cam kapaklı bir dolaptan ibaretti. Neyse ki hepimiz sığabilmiştik. Seokjin, Yoongi ve Jimin sandalyeye oturdu, Jungkook ve Hoseok ise çekyata yerleştiler. Taehyung mağaranın bir ucuna gidip sırtını duvara yasladı ve yerdeki yırtık kilimi izlemeye başladı. Namjoon dolaptaki bazı şişeleri -muhtemelen tazeliklerini kaybetmiş olanları- imha etmek amacıyla bir kovaya döküyordu. Ben ise kollarımı bağlamış bir şekilde ayakta dikiliyordum.

"Şimdi ne yapıyoruz?" Merakla sorduğum soru üzerine gözler Taehyung'a döndü.

"İlk buraya geldik çünkü Dévana'yı bulmanın yolunu ararken aynı zamanda antrenman yapacağız."

Jungkook alayla konuştu. "Antrenman? Birbirimizi döveceğiz yani."

"Aynen öyle, her gün diğer iblislerle ölümüne dövüşmüyoruz. Herkesin antrenmana ihtiyacı var şu an, herkesin." Son kelimeyi vurgularken yüzüme baktı. "Kalkın hadi."

Dinlenme fırsatı bulamadan herkes tekrar yerinden kalktı. Zaten genel olarak hiçbiri altı saatte yorulacak tipler değillerdi, Yedi Şeytan'dan biri olmak dayanıklı olmayı gerektiriyordu. Ben pek bir şey yememiştim ve arabada oturur konumda uyumuş olmanın verdiği kasıntılıkla hâlâ gevşeyememiştim. Yine de ben bir prenses değildim, şikayet edip bir köşede oturamazdım. Audra için çocuk oyuncağı olan şeyleri nefes nefese kalarak yapacaktım belki ama bu beni durdurmazdı, dezavantajımı kapatana kadar uğraşabilirdim.

seven devils: the new eraWhere stories live. Discover now