[24. Bölüm] Sinir Krizi

101 18 8
                                    

     Sonsuzluğa uzanan beyaz, Altay'ı içine hapsetmişti. Gözleri, güneşten de parlak beyazla kamaşmıştı. Attığı adımlar sonsuzlukta yankılanırken o, sadece içerisinde bulunduğu bu bembeyaz kafeste bir yol arıyordu.

     Kimseyi göremiyor, hiçbir şey duyamıyordu. Sonsuzluğa, "Kimse var mı!?" diye bağırdı, çaresizce.

     Sabırsız, ümitsiz sesi bir karşılık bekledi, ancak nafile. Bu sefer karanlıkta değil, aydınlıkta yolunu arıyordu. Diğer rüyaları gibi değil, farklı bir rüyaydı bu.

     İleride bir erkek silüeti görünce duraksadı. Uzun boylu, bembeyaz bir tişört giyiyordu. Tertemiz, kahverengi bir pantolonu vardı. Uzun, kahverengi saçlarını at kuyruğu olarak bağlamıştı. Bakımlı bir sakal, bakımlı bir bıyık yüzüne eşlik ediyordu. Ortanca yaşlarda bir adamdı. Masmavi gözlerindeki umutlu bakış, Altay'ı süzüyordu.

     Altay olduğu yerde duraksadı. Bu adamı daha önceden görmüş müydü? Eğer görmemiş olsa rüyalarında da göremezdi, değil mi? Belki de sadece beyninin uydurduğu bir insandı...

     Adam, masmavi gözleriyle Altay'ı baştan aşağı süzdü. Dudaklarını yavaşça araladığında, kalın sesi sonsuzluğun içerisinde yankılandı: "Sana güveniyorum Altay."

     Bu sözler Altay'ın ruhuna işlemişti sanki. Olduğu yerde durmuş, karşısındaki bu gizemli adamın ağzından çıkanları kafasında tekrarlamıştı. Nefesinin tutulduğunu hissetmişti sanki. "Sen kimsin?"

     Altay ilk defa bir rüyasında konuşabilmeyi başarmıştı. Buna kendisi bile şaşkındı.

     Ancak at kuyruklu, mavi gözlü gizemli adamdan bir yanıt gelmemişti.

     Altay yutkundu. "Kimsin sen? Bana kim olduğunu söyle!"

     Adamdan hala bir yanıt yoktu. Gözlerindeki şefkatli bakış yavaşça acınası bir hale bürünmüştü. Bir şeyden ürküyor, bir şey onu tedirgin ediyor gibiydi.

     Altay gözlerini kıstığında, aklına gelen o tüyler ürpertici ihtimali kısık bir sesle söyleyiverdi: "Baba?"

     Bir anda gözlerinin önünden yüzlerce görüntü, bir film şeridi gibi geçip gitmişti. Bu adamı hatırlıyordu. Bu adam, beyninin bir uydurması değildi.

     "Baba sen misin?" Dedi daha da acınası bir tonda, Altay.

     Adamdan hala bir yanıt yoktu.

     "Baba konuşsana!" Altay kendini git gide çaresiz hissetmeye başlamıştı. "Baba!"

     Adam yavaşça bir yumruğunu uzattı ve avucunu yukarı bakacak şekilde açtı. Avucunun içinde bembeyaz bir kırlangıç, o güzel tüylerini gagasıyla düzeltiyor, simsiyah boncuk gibi gözleriyle Altay'a bakıyordu.

     Altay o kuşu yine gördüğünde resmen nefretle bağırıp çağırmak istedi. Gözleri, o herifin mavi gözleriyle buluştuğunda, "Baba ne olur, ne olur şu kırlangıcın ne anlama geldiğini söyle!" diye seslendi.

      Kırlangıç, adamın işaret parmağına hopladı ve bir dal gibi tutundu. Adam diğer parmaklarını kapatarak, Altay'a acınası bir gözle bakındı. "Altay, beni hayal kırıklığına uğratma."

      Gözleri kırlangıçta Altay, yutkunarak birkaç adım yaklaştı. İşaret parmağını yavaşça, usulca kuşa doğru uzattı. Kırlangıç boncuk gibi gözlerindeki merakla, kendisine doğru yaklaşan parmağı seyrediyordu.

      At kuyruklu, mavi gözlü adamın kalın sesi yankılandı: "Zamanı geldiğinde, kendin öğreneceksin."

      Altay'ın dikkati adama döndü. "Ne? Neyi? Baba!"

Protokol ZON (TAMAMLANDI)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن