0.7

287 15 19
                                    

Selena Gomez - People You Know

"Helen kapı çalıyor, kapıya bak! Benim mutfakta işim var, tatlının şerbetini döküyorum."

Jelibon kasemi komodinin üzerine bırakarak ayağa kalktım. "Bakıyorum," diye mutfağa doğru seslenerek olası bir terlik olayını engelledim. Koridoru geçerek kapıyı araladım ve ilk Uraz'ı gördüm. Başını eğmiş Ela'ya bir şeyler anlatıyordu. Ela da abisini dikkatle dinliyordu.

Aynı apartmandaydık. Kısacık yolda nasıl bir konu bulmuşlardı da bunu konuşabilmişlerdi? Anlaşma tarzlarına imreniyordum doğrusu. Uraz'ın Ela'yı bu denli sahiplenip yanından asla ayırmaması da çok hoş bir davranıştı. Ela zaten Uraz'a bayılıyor, yanında bıcır bıcır bir kız oluyordu.

Semih Abi, "N'aber Helen?" diyerek düşüncelerimi dağıttığında kafamı ona çevirerek gülümsedim.

"İyi Semih Abi, sen?"

"Aynı," dedi göz kırparak. Semih Abi cumhuriyet savcısıydı. Tanıdığım en iyi savcı olabilirdi. Konuşmasındaki diksiyon, iknâ kabiliyeti, tavırları doğru mesleği seçtiğini haykırıyordu resmen. İşini yaparken büyük bir haz duyuyordu. Anlattığı olaylar ilgimi aşırı derecede çekiyordu. Zaten polisiye tutkunu bir insandım, fazla dozda alınca komaya giriyordum.

Kapının önünden çekilerek onları içeri davet ettim. "Gelsenize. Kapı önünde kaldınız."

Ela neşeli sesiyle "Merhaba Helen," dedi içeri girdiklerinde. Ben de aynı samimiyetle karşılık verdim.

Babam salondan çıkıp yanımıza geldi o sırada. "Selam gençler." Semih Abi ile tokalaşıp Uraz ile el sıkıştı. "Yemek birazdan hazır olur. Salona geçelim biz."

Babam onlarla salona geçerken ben da annemin yanına gidip çorba kaselerini tepsiye koydum. Tam tepsiyi elime alacağım esnada Uraz geldi mutfağa. Bu yaptığı alışık olduğum bir şey olduğu için garipsemedim.

"Yine dötürmüşsün, Aylin Abla. Mis gibi kokular her yanı sarmış." Anneme hitaben kurduğu kelimelerle ocağın başında yemek ısıtan annem bize döndü.

Gülümseyerek Uraz'a bakan annem, "Şimdiden afiyet olsun o zaman canım." dedi içtenlikle. Annem ocaktaki yemeğe tekrar dönerken ben de tepsiyi elime aldım. Kapıdan çıkmadan önce Uraz'a gözlerimi kısarak baktım.

Bazen üvey evlat muamelesi görüyordum bu evde.

Çorbaları salondaki yemek masasının üzerine dizerek tekrar mutfağa geçtim. Uraz da ellerine aldığı sarma dolu tabakları içeri götürdü. Birlikte masayı kurup Semih Abiler ve babamı sofraya davet ettik. Annem de elindeki içecek sürahisi ile salona girdiğinde masay geçtik.

Dakikalarca süren kaşık ve çatalın tabağa dokunurken çıkardığı sesler babamın "Sarmalar yine harika, tombul tombul," demesiyle son buldu. Sesindeki imâ ile kaşlarım çatıldı. Sarmaların hepsini ben sarmıştım, tek başıma. Bir de eleştiri alıyordum.

"Evet, çok güzeller," dedim başımı tabağımdan kaldırarak. "Bol bol harç var işte içlerinde. Ne güzel." Söylediklerimden sonra herkes gülme sesleri çıkarırken hırsla çatalımı sarmaya batırarak ağzıma götürdüm. Yanaklarımı şişiren sarma ile ne kadar korkutucu duruyordum bilmesem de öyle olmasını umdum.

Semih Abi gülüşünü saklamaya çalışırken "Kız bizi burada doyurmaya çalışsın siz gülün, ayıp ayıp," dedi. Bu dediğine gülsem mi sinirlensem mi bilemedim. Güz kırpıp ağzına bir tane sarma attı. "Çok güzel olmuş abim." Bu hâline istemeden güldüm.

Balkabağı & Kehribar | TextingWhere stories live. Discover now