KÜLDEN MEZARLIK

3.5K 185 34
                                    

KÜLDEN MEZARLIK

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



KÜLDEN MEZARLIK

Nereye kadar kaçacaksın?
Babetlerin çıkarsa ayaklarından
Bir daha bulamazsın
Canavar diye bir şey yok derken
Annen yalan söylemiş
Yatağın altında veya dolabın içinde değil
Her yerdeler
Her gün güneş tekrar doğacak,
Karanlık süreli bir eziyet derken
Baban yalan söylemiş
Karanlık seni içine çeken bir kara delik
Önünü görebilmek için yaktığın mum
Dikkat et bir gece ansızın
Yakmasın canını
Yanık izi geçmez
Ne derinden ne de zihninden
Yaktığın kibritin
Bir yangına dönüşeceğinden habersiz ateşle oynadın
Şimdi sıra yanmakta
Küllere dikkat et sonrasında
Küller yangınların hatırasıdır
Uyandığında düştüğün düşten,
Ellerine batan anılar
Külden Mezarlığın
Abinin söylediği tekerleme doğruymuş
Yandı bitti kül oldu


🪦



26/01/2009

Aniden bastıran yağmur, arabadaki matem havasıyla dolmuş sessizliğin kırılmasına neden olan tek şeydi. Gökyüzünden düşen iri damlalar, hızla arabanın üzerine yağıyor, tok sesler çıkartıyordu. Oğlan çocuğu yağmuru sevmiyordu. Ona, bir gece yarısı ansızın uyanmasına neden olacak kabusların zemininde yağmur yatıyordu. Çocuk mavi denilemeyecek kadar soluk ve açık,  gri gözlerini yağmur damlaları yüzünden bulanıklaşan pencereden çekti ve kemerini taktı. Kemer tokalarının yerlerine yerleştirilirken çıkardıkları sesler yağmuru birkaç saniyeliğine bastırdı.

Başını soğuk cama yasladı. Yorulmuştu. Okulun yüzme takımındaydı ve bedeni zor antrenmanlara alışıktı ama bugün simsiyah giyinen onca insanı izlemekten, herkesin dua okumasından ve bunca şey olurken o saçları örgülü kızın yeşil parlak gözlerini mezarlara dikmesini izlemekten yorulmuştu.

Gözlerini, ellerini şişkin karnına koyan annesine dikti. Annesi arabaya bindiği anda bir anne iç güdüsüyle ellerini, kızını korumak istercesine karnına koymuştu. Annesi başındaki siyah baş örtüsünü çıkardı ve kucağına koydu. Babası arabayı çalıştırırken annesi kasvetle dolup taşan sessizliği bozdu.

"Ana kadroya mı alınacak şimdi?" diye sordu sessizce.  Sesindeki derin acıma duygusu küçük çocuğu meraklandırmıştı. Çocuk dinlemiyormuş gibi yapsa da kulakları konuşmadaydı.

Babası omuzlarını silkti. Burnundan, bir şeye canı sıkıldığında yaptığı gibi nefesini verdi. "Bilmiyorum, büyük ihtimalle." diye yalan söyledi sert bir sesle. Halbuki gerekli belgelerden birini de o imzalamış, Karina'yı onlara o tanıtmıştı. Çünkü o boş kısma daha doğmamış kendi kızını değil, bir başkasının çocuğunu koyması gerekiyordu. Başkasını ateşe atmış, kendi çocuğunu seven bir babaydı sadece. En azından o kendine böyle diyordu. Eh, büyük balık küçük balığı yerdi  ve dışarısı koca bir okyanustu.

"Kız küçücük İlyas," dedi annesi hüzünle başını iki yana sallayarak. Oğlundan sadece birkaç yaş küçüktü. Bunu düşünmek daha da yaktı canını. "Yeni ailesini kaybetti ve şimdi de kızı bir asker olarak yetiştirmek için o tesise mi götürecekler?" İnanamıyormuş gibi tekrardan başını salladı. Canavarlar diye düşündü içinden. "Bu nasıl bir sistem?"

Adam eşinin sorularından sıkılmaya başlamıştı. Ellerini siyah saçlarından geçirirken, "Kız yetim kaldı." dedi nefesini vererek. Araba kırmızı ışıkta durmuştu. Kırmızı ışık, çocuğun yüzünde parladı. "Polaris'in himayesi altında artık. Başka bir olasılık yok. Kural kuraldır."

Işıklar önce sarıya, sonra da yeşile dönerken çocuğun gözlerinin önüne bir çift parlak yeşil göz geldi. Kim hakkında konuştuklarını biliyordu.  Ailesini kaybeden bir çocuğun yapacağı gibi ağlamamıştı kız. Bir ölününki gibi boş gözlerle tabutlarına toprağın atılmasını izlemiş, annesinin ölmediğini bağırarak söylemişti.

"Ölmedi ki gördüm diyorum ben. Ölülerin gözleri kapalı olur." demişti.

"Karina lütfen tatlım. Sonra pişman olursun." demişti yanındaki kadın.

"Sen pişman olacaksın asıl. Ölmedi annem diyorum." diye bağırmıştı yine.

Ölülerin gözleri her zaman kapalı olmazdı aslında. Çocuk bunu biliyordu. Öğrenmişti. Babası öğretmişti.

"Hiç akrabası yok mu gerçekten?" diye sordu annesi. Belki bir teyze veya hala olabilir diye düşündü. Babası başını iki yana salladı. "Hayır, kimsesi yok."

"Annesiyle birkaç kez görüşmüştük. Çocuklarının Polaris'den uzak durmasını istiyordu..."  Eliyle karnını okşadı ve kızını hissetmeye çalıştı. Hamilelik hormonlarında olsa gerek o küçük kızı kendi çocuklarının yerine koymuştu. "O kızın sevgiye ve şefkate ihtiyacı var İlyas. Oraya değil." Sesinin titrememesi için yutkundu.

Orası diye bahsettikleri yerin babasının çalıştığı yer olduğunu biliyordu. Ailesi o yaşlarındayken asla iş konuşmuyordu ama o babasının nerede çalıştığını ve ne iş yaptığını biliyordu.

Peki kızı neden oraya götüreceklerdi anlamamıştı. Orası bir çocuk için uygun değildi. Annesi öyle diyordu. Babası ise ay u fikirde değildi. Oğlunun artık büyüdüğünü, oraya ait olduğunu düşünüyordu.

Annesi başını hayal kırıklığıyla iki yana salladı. "Oradaki tek çocuk o olacak İlyas. Bu hiç doğru değil. Bu çok canice..."

"Polaris askerlerini kendi yetiştirmek istiyor. Karina her açıdan uygun. Yaşı küçük, herhangi bir sağlık sorunu yok." İlyas Kalender bencil bir adamdı. Az insanı düşünürdü. En çok da kendini. Nefesini verdi ve bir başka kırmızı ışıkta durup eşine döndü. Eline uzanırken konuştu. "Bak Hayatım, elimizde olan bir şey değil tamam mı? Sen bunları düşünme. Sen bebeğimizi ve oğlumuzu düşün."

Oğlan çocuğu, yağmur daha da bastırırken düşündü o an. Peki Karina'yı kim düşünecekti?

Dünyadan her zaman birileri eksilecekti. Ölümü biliyordu. Ve bunu kabullenmişti. Hatta babası ona yakından göstermişti ölümü. Ama ya ölüm her şeyini aldıktan sonra bir tek geriye seni bırakıyorsa? Koca bir yangından tek sen kurtuluyorsan? Her yerin yara bere içinde. Vücudun yanık dolu. Ne farkın var diğer ölülerden? Yaşıyorsun, ama nefes alabilecek kadar anca.

O küçük kız kendine bir mezar kazmıştı. Ailesinin küllerini üzerine örtmüştü.
Külden Mezarlık.

Yangından sağ kaldı diye, onun da yanmadığı ne malumdu?

🪦

Külden Mezarlık Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin