your reality

50 7 2
                                    

/Neden gunil koydugumu sorgulamayın sadece cok guzel bide cok amatorce yazdim siccam



Chris pov;


Başım dönüyordu ve vücudum ağrılar içindeydi ağzımdaki garip tatla gözümü açmaya çalıştım. Gözlerimi açtığımda karanlıkla karşılaştım ve oturur bir pozisyondaydım. Ayağa kalkmaya çalıştığımda ise ellerimin ve ayaklarımın da bağlı olduğunu fark ettim. 

"Aaahh hareketlendiğine göre uyandın demek. Günaydın Channie"

Channie? bu bir kısaltma mı? Bana seslendiklerini sanmıyordum. "Kimsiniz?" hala ellerimi kurtarmaya çalışıyordum ama boşunaydı. Konuşan kişinin sesi çok tanıdıktı

"Minho gözlerini aç şunun" Minho mu? Arkadaşım olan mı? Ciddi olamazsınız dimi gözlerimi sıkıca kapattım ve gözlerimin açılmasını bekledim. Gözümdeki kumaş parçasından tamamen ayrılınca gözlerimi açtım ve etrafıma baktım. Görüş açımda 2 tane takım elbiseli adam, Mavi gözlü mavi saçlı emo makyajlı  biri ve yanında da sarı uzun saçlı bir erkek vardı ve Lee Minho da oradaydı. Açıklama bekliyorum anlamında bakış attım oldukça sakindim şuan fakat her an da patlayabilirdim.

Mavi saçlı hemen atladı "Pekalaaa Evine hoş geldinn" dedi gereksiz bir neşeyle "Ben Han Jisung yakında rütbemi öğrenirsin bu kadar bilgi yeterli diyelim çünkü yetkililer sana neler olduğunu anlatır. Değil mi Minho?"

Minho'nun kafası eğikti. Tamam anlamında kafasını salladı ve aynı şekilde durmaya devam etti.

Sinirle tekrar konuştum "Bu kadar bilginin yeterli olacağını sanmıyorum? Mantıklı bir açıklaması vardır illaki"

Jisung ayağa kalktı ve yerdeki topta dönen hamster'i topu ile beraber aldı ve hamsteri içinden çıkardı. " O zaman üstünden geçelim derim. Yoksa saatlerimizi alır Christopher Bang Chan"

Bu iğneleyici ve alaycı tavrı hiç hoşuma gitmemişti ve benim ismimde Chan bile yoktu. Kendimi bildim bileli adım Christopher Bang . "Piç Piç konuşmadan halledebiliriz bence. Acele et" Cümlemi tam tamamlayamadan ensemdeki silahı hissetim. Jisung takım elbiseli korumaya 'silahı indir' diye eliyle emir verdi ve ensemdeki silahın indiğini hissetim.

Jisung hamsteri kafesine koyup bana döndü bir yandan odada tur atıyordu "   ' Paradise! ' evet biz buyuz. Kesinlikle dostuz ve burasının senin evin olduğuna yemin edebilirim. Hadi ama senin küçükken nasıl piyano çaldığını hatırlıyorum "

Göz devirdim " Ben kendimi bildim bileli yurtta kalıyordum. Ailem beni terk etti üzgünüm ama o piyanoyu da bana yurttaki bakıcılarım aldı. Aklınızı kaçırmış olabilir misiniz?"

Jisung gülmeye başladı "Tabi tabi yurt yurt yurt o yurda da destek veren bizdik. Bak bu organizasyonun başına ben yeni geçtim ben attırmadım seni buradan tamam mı? Ergenlik zamanlarımda aptal gibi sana mektup yazıyorduk ama şerefsiz asla göndermiyordu." tek kelime etmeme izin vermeden ellerimi kollarımı çözdüler. Jisung alaycı tavrından daha ciddi bir hale bürünmüştü ve yüzünden sinirli olduğunu okunabiliyordu. "Minho ve Gunil onu odasına götürün, Minho bir süre göz kulak ol ve burayı tanıt. Alışmasına izin ver ve olayları güzelce anlat." dedi ve herkesten önce uzun sarı saçlı çocukla beraber odadan ayrıldı. 

Minho nedense çok tedirgin duruyordu ve kafası hala eğikti. Gunil denilen adam da hemen arkamızdan geliyordu. 

Minhoya döndüm "Minho neler oluyor? Bir açıklama bekliyorum" Minho'nun kafası hala eğikti, etraftan da cübbeli adamlar geçiyordu hepsinin de önlerinde geçen beni kaçırmaya çalışan kişilerin logosundan vardı. Kocaman önünde 'Bang Chan' yazılı odaya girdim. Oda çocuk odası gibi duruyordu ve duvarlarında bir sürü çizimler vardı. Bir kenarda ise ful müzik aletleri ile doluydu ama genelde daha küçük boyutluları. Gunil gidince Minho'nun gözlerinin içine baktım. Gözlerinin rengi değişmişti mavimsi tondaydı. Tıpkı Jisungun ki gibi ve bakışları sert idi. 

Minho "Hoş geldin Chan" dedi ve sıkıca sarıldı bana. Ne oluyor amına koyayım? Şu durumda sarılmak mı aklına geldi. Tekrardan bana baktığında gözlerinin geri kahverengi rengine dönüştüğünü gördüm. "Biliyorum kafan çok karışık ama burada güvende olacağına yemin edebilirim yıllardır seni bulmak için çok çektim inan bana" dedi ve tekrardan sarıldı. Bu seferki sözleri çok samimiydi ve sıkı sarılıyordu. Sarılışına karşılık veremeden edemedim tabi ki.

Minho bana sarılmayı bıraktığında çekmecelere doğru ilerledi ve tozlu bir albümü çıkardı "Her şeyi sana anlatacağım. "

Aval aval baktım sonra Minho bana döndü "Olduğumuz yeri açıklamama izin ver." dedi nazik bir tonda "Paradise. Yani cennet! İnan ki her güzelliği bulabileceğin insanlarla dolu bir yere dönüştü burası. Eskiden işimize devam ediyorduk ama efendi öldükten sonra yerini kurtarıcım aldı ve gerçekten onda o kadar potansiyel yok. Efendimizin son vasiyeti seni bulmaktı ve bunu da başardık."

Efendi? Kurtarıcı? Paradise? Yemin ederim ki biyoloji dersinde daha az terim görüyordum. "Peki efendi kim ve Kurtarıcı kim? Buranın tam amacını da anlamış değilim"

"Pekala kurtarıcım az önce seni karşılayan. Ona o nasıl seslenmeni isterse öyle seslen fakat ben kurtarıcım diyorum. Paradise olarak eskiden çok fazla ilegal olaylara giren büyük bir mafyaydık yada onun gibi bir şey. Şirket de diyebiliriz yada bir dernek. Kısacası burası her şey, tıpkı cennet gibi. Her istediğine sahip olabiliyorsun."

Hala anlamamıştım ama bu kadar koruma bu kadar rütbe işi kesinlikle etik olmayan şeylerdi. "Peki ya efendi"

Minho aniden yutkundu ve gözlerini gözlerime kenetledi "Şu anlık bilgi veremiyorum. Lütfen kurtarıcıma danış"

İç çektim bu kadar soruyla onu da yormak istemiyordum ama sanırım bu kadar bilgi de yeterdi. Minho'nun anlatımın bittiğine emin olduktan sonra Minho yanıma biraz daha yaklaştı. Sonrada albümü ortaya koyup yavaşça albümün kapağını açtı..

MinChan; 'Plan 143 'Where stories live. Discover now