-Ömrümün Güneşi...-

205 15 28
                                    


Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar. :)


****************************************

3 Yıl Sonra...

Zaman bir insanın göz kapaklarının açılıp kapanışı kadar kısa sürede geçiyorken bize düşen bu günümüzü doya doya yaşamak oluyordu. Kızım 3 yaşını yeni doldurmuş kelimeleri artık yavaş yavaş dudaklarından çıkartırken babasıyla beni mest ediyordu. İlk baba demesine biraz alınmış olsam da her akşam Sadun'un kokusu ile uykuya dalan kızımı görmek bana geçmişte yaşadığım her şeyi unutturuyordu. Beren de benim gibi babasının kendine has kokusuna aşıktı. Sadun ne zaman kucağına alsa başını hemen boynuna yaslayıp gözlerini kapatıyordu. Bu aralar en büyük hobim bu olmuştu. Yatağımızda koyun koyuna yatan ikiliyi izleyip nefes aldığım her bir güne şükretmek...

Sadun'un bana sürpriz yaparak satın aldığı restorantı kiracı olarak devralmış, birkaç ay içinde de açılışını yapmıştım. İlk birkaç ay ismimiz duyulmadığı için kepenk kapatacak kıvama gelsek de bir şekilde işlerin üstesinden gelebilmiştim. Bu dönemde elim ayağım olan Yıldız abla ve aniden yıllar sonra hayatıma giren can dostum Rengin'e müteşekkirdim. Karayel villasında çalışırken, birbirimizden uzaklaşmış, en sonunda onun memleketine benim ise Alpay denen ruh hastasıyla olan imtihanım sebebiyle birbirimizden tamamen kopmuştuk.

Evliliğimizin ilk yılındaydık . Bir gece Sadun ile film izlerken telefonuma bir bildirim sesi geldi. Sosyal medya hesabımda paylaştığım çekirdek aile fotoğrafımın altına bir yorum düşmüştü...

"Bir ömür mutlu olmanı diliyorum, yavru kuşum."

Gözlerim dolu dolu, mesajı gönderen hesaba tıkladım. Ekranda, eskiden tanıdığım güçlü kadının yerine çökmüş, yorgun bir beden vardı. Ela gözleri, artık ışığını kaybetmişti. O gece ona mesaj atacak gücü kendimde bulamadım. Ama ertesi sabah, sevgili kocamın desteğiyle ona yazdım.

O gün, Rengin'le dostluğumuzu yeniden başlattığımız gündü.

Rengin, Antakya'ya ailesinin yanına dönmüştü; ne yazık ki büyük depremde tüm sevdiklerini kaybetmişti. Bu haberi öğrendiğim an içimde tarifsiz bir acı hissettim. Sadun'la kızımı Yıldız ablaya emanet edip, ilk uçakla yanına gittik.

Şehir harabeye dönmüştü. Yıkıntılar, toza karışmış anılar gibi dört bir yana dağılmıştı. Rengin, kaldığı konteynerin önünde bizi karşıladı. Kollarımı açıp ona sarıldığımda, o an ayrı kaldığımız tüm o zamanların yükü üzerimizden kalkmış gibiydi. Birlikte ılık çayımızı yudumlarken bol bol hasret giderdik.

Tek başına ayakta kalmaya çalışan dostumu orada bırakmaya içim elvermedi. Onu da yanımıza alarak geri İstanbul'a geri döndük. Rengin ilk bir hafta bizimle kalsa da kendine yeni bir ev tutmakta ısrar etti. Bende eski mahalleme gitmeyi teklif ettim. Artık iyice yaşlanmış olan eski ev sahibim Nadide Hanım boş olan evini Rengin'e kiraya verdi. Zaten eşyalıydı. Tek bir bavul ile geldiği bu şehirde gönlüne göre, içine sinen bir evi olmuştu. Böylelikle günler ayları, aylar ise yılları kovaladı. Ve şimdi Rengin ve ben Lavina Restoranda hayatımızı hayal ettiğimiz şekilde sürdürmeye devam ediyorduk.

Canım kocam ise hayallerinin peşinden gitmeye karar vermiş Karayel Holdingin kapanması ile Güzel Sanatlar Fakültesinin yetenek sınavına girmişti. Kapanan holding çalışanları ise Cemal Bey'in lojistik firmasında işe başlamışlardı. Herkes hayatını bir şekilde yola koymuştu. Hatta Cemal Bey ile Yıldız abla bize öyle bir sürpriz yapmıştı ki etkisi sanırım daha uzun yıllar sürecek gibiydi. Sadun'un tam 30 küsur yaşından sonra bir kardeşi olacaktı. İlk haberi aldığında kocaman olmuş yeşil hareler ile duvarı izlemiş, sonra içten bir şekilde babasına sarılıp tebrik etmişti. Ve böylece minik Elfida aramıza katılmıştı.

YEGANE...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin