cinco | kahkaha

61 19 22
                                    

"Geldik, 150 versen yeter kardeşim."

Yanlış duyduğumu var saymak istiyordum, ormanın içinde yurt yapmış olamazlardı ama değil mi? Elimde olmadan titremeye başlamıştım. Bu tür yerler bana göre değildi, tetikleyiciydi. Taksicinin yanılmış olmasını diliyerek sordum tekrardan.

"emin misiniz? burası olmuş olamaz, yani sanmıyorum. "

Lütfen, lütfen, lütfen burası olmadığını söyle.

"Konum burası beyfendi, eğer konumunuz yanlışsa onu bilemem elbette. Müşteri bekliyor da inerseniz artık sevinirim."

lanet olsun. Görüşmeleri miss gibi evde yapıp insanları kandırması kolay tabii! şimdi burada bu yıkık yerde üç yılımı nasıl geçireceğim? Adamın dik bakışlarına daha fazla dayanamamış inmiştim arabadan. Sokağın başına doğru ilerlerken bir yandan da sokağı incelemeye başladım. Çok bina yoktu, olanlarda zaten harabe haline gelmişti. Yurdun kapısına geldiğimde birinin bana seslendiğini duydum.

"Hey, bakar mısınız arabada bunları unutmuşsunuz."

elinde poşetle bana doğru gelen adamın elinden mandalinalarımı alıp kısaca teşekkür ettim bunu unutmuş olmak istemezdim. O gün sahilde o garip çocuğa verdiğimde sebepsiz yere öyle mutlu olmuştu ki tekrardan onu gülümsetme isteğiyle dolmuştum. Biraz sinir bozucu olsa da gülüşü çok güzeldi. Sıcak bir günün ardından Güneş'in batıp Ay'ın gökyüzüne çıkması gibiydi. Rahatlatıcı, huzur dolu.

Düşüncelerime ara verip içeri girsem iyi olacaktı. Çok stresliydim, kendime olan inancım sıfıra yakındı, dün atağım tuttuğunda tuvalete zor kaçmıştım ama bu adamlarla en az üç sene geçirecektim maalesef eninde sonunda öğreneklerdi. Belki de benim yüzümden zor duruma düştükleri zamanlar olacaktı. Kötü senaryolar kurmaktan ve olacağına inanmaktan yorulmuştum. Hala mal gibi yurdun önünde dikiliyor olduğumu fark etsem de adım atacak cesaretim yoktu.

"artık gir bence aksi halde daha da streslenebilirsin."

Namjoonun sesiyle sağıma döndüm, gülen gözlerle beni izliyordu ne zamandır burada olduğunu bilmediğim için bu beni biraz utandırmıştı. Grupta kendimi en yakın hissettiğim kişi oydu, tabii bu ileride degisebilirdi bilmiyorudum. Çok aklı başında babacan bir tavrı vardı, diğerleri gibi çocuksu değildi, dışarıdan oldukça cool duruyordu. Onu seçmelerden önce de tanıyordum, o beni tanımıyor olsa da uzun zamandır takip ettiğim bir insandı. Ünlü sayılmasa da hatrı sayılır bir popülerliği vardı. Çoğu kişinin onun ismini duyduğu için seçmelere katıldığını bile duymuştum.

Birlikte içeriye adımlarken kolunu omzuma atmıştı, panik olduğumu anlamış olduğunu düşündüm tabii sadece sıcak kanlı bir insanda olabilirdi, her şeyi romantikleştirmeyi bırakmalıydım. İçeriye girdiğimizde sadeece jungkook ve garip çocuk -yoon- vardı. Gözlerim her ikisiyle de kesişmiş yoonun elime baktığın fark ettim. Onun için getirmiş olsam da bunu onun bilmesine gerek yoktu. Gülümsedim ve namjoona döndüm.

"İster misin hyung senin için getirdim. Daha önce bir videonda denk gelmiştim, seviyormuşsun."

Gözleri ben mandalina ve namjoon arasında mekik dokuyordu bu daha çok gülümsemi sağladı. Ne? dünyanın onun etrafına dönmediğini anlaması lazımdı.

"Çok tatlısın seokiee, teşekkür ederim ama yanlış anlamışsın sanırım benim alerjim var mandalinaya."

Jungkook kahkaha atmaya başlayınca en kötü bakışlarımı ona göndermiş bir yandan da yoonun tepkisini ölçmeye çalışmıştım. Düz olan yüz ifadesi sinirmi bozmuştu, suratsız. Utançtan yerin dibine girmek için kazı yaptığım sırada jimin ve taehyung bütün gülürtüleriyle içeri girmiş kazma işlemimi yarıda bırakmamı sağlamışlardı. İçten içe onlara minnettarlığımı sunarken bir konuda kavga ettiklerini fark ettim. Odanın en köşesine Jungkook'un yanına oturduğumda onları dikkatle dinlemeye başladım.

vitamin. | sopeWhere stories live. Discover now