4) AİRPORT LOOK GORDUM LAN

989 151 203
                                    

Bir şey belirtmek istiyorum burada. Arkadaşlar hikaye, main ship Minsung olmak üzere; chanlix, hyunin, seungbin shiplerinden oluşuyor. Eğer shipiniz yoksa s*ktirip gidebilirsiniz🥰



-jisung-

En sonunda Felix de arabada bize katıldığında, Changbin ve ben onu biraz azarlamış, sonrasında da şakalaşarak 15 dakikalık bir yolculuk yapmıştık. Tabii bu kısa süreyi Changbin'in -bir gün büyük olmasına rağmen Changbin'den 'abi' demesini isteyen- abisi Jeongin'in bildiği kısa yol ile kat etmiştik. Havaalanına gelince araba Jeongin Hyung'un eline geçmişti. Bize el salladıktan sonra gazlayıp gitmişti. Biz ise girişe yönelerek içeri girmiş, danışmadaki kadına uçağı sormuştuk. Hyunjin'in gelmesine henüz elli dakika olduğunu öğrenince havaalanının kafesinde bir şeyler yiyip içmeyi tercih etmiştik. Ben her zamanki gibi ice americano ve cheesecake almış, kahvemi yudumlarken -bir yudumum yaklaşık yarım bardak falandı-  hemen bitmemesi için de kekimi küçük lokmalarla yiyordum. Ama tabii kek daha yarısına bile gelmemişken kahvem bitince, yeni bir lahve alnıştım ve bu hem kek bitene kadar hem de sohbet bitene kadar böyle devam etmişti. En sonunda tabağı silip süpürebildiğimde, beş bardak americano içmiştim. En sonunda saate bakmayı akıl edebildiğimizde son on dakikamız vardı. Ben altıncı americanomu 'yolda giderken içerim.' mantığıyla sipariş ettikten sonra karnım guruldamaya başladı. Eh, beş tane americano içmiştim arka arkaya. Çok normaldi. Bizimkilere siparişimin iki ya da üç dakikaya hazır olacağını, alıp öyle gitmelerini istediğimi söyleyerek lavaboyu bulmak için yola çıkmıştım. Gerçekten yola çıkmıştım çünkü fazlasıyla büyüktü burası. Yolda gördüğüm görevlilere ve insanlara sora sora lavaboyu bulduğumda hemen girip işimi halletmiş ellerimi yıkayarak dağılmış saçlarımla uğraşmıştım. Minik çantamdaki yine minik tarağı çıkartarak güzelce tarayıp elimle arkaya doğru ittirmiştim. Güzel gözüktüğüne kanaat getirerek lavabodan ayrılmış, telefonumu çıkararak bizimkilere nerede olduklarını sormuştum. Uçağın geldiğini, Hyunjin'i alıp içeriye bavulu almaya gittiklerini yazmışlardı. Ben de bavulların bırakıldığı kısma gitmeye karar vermiştim. İllaki görürdüm oradan değil mi? Orayı da yine birilerine sorarak bulduğumda yürümeye başlamıştım. Bavulların olduğu yerdeydim. Fakat bizimkileri görememiştim. Valizlerin kontrol edildiği banda geçtiğimde gördüğüm garip, simsiyah giyinmiş birisini görmüştüm. Hyunjin'dir belki diye düşünmüştüm çünkü Hyunjin de siyah giyinmeye bayılırdı. Hemen önüne geçtim. Durmuştu. Yüzü siyah maskeliydi. Kafasında da şapka vardı. Bir elimle şapkasını çıkarıp bir elimle de maskesini indirmiştim ama karşımda Hyunjin yerine hiç beklemediğim biri vardı. LEE MİNHO? Ani ataklarla elimden eşyalarını almış, şapkasını kafasına tekrar yerleştirmiş, maskesini de takmıştı. Ben donuk bir şekilde olduğum yerde kalmışken, Minho'nun gözleri kısılmıştı. Sanırım gülüyordu. Belki de sinirliydi. Bir saniye. Algılamam gerek. Ben az önce idolümün gizli bir şekilde koreden gidişine şahit oldum. Bununla da kalmadım ve yüzünü açtım. TANRIM. YÜRÜYEN REZİLLİĞİM GERÇEKTEN... Birisinin elini omzunda hissettiğimde gerçek dünyaya dönmemle Minho'mun elini omzumda görmem bir olmuştu. Maskesi hafif açıktı. Ve gülüyordu. Bana doğru yaklaşmaya başlayınca nefesimi tutmuştum. Sakin ol jisung. Sakin ol. Şu an çığlık atamazsın. Sakin ol. Kulağımın dibine girdiğinde ise kendime verdiğim öğütler saniyesinde çürümüştü.

"Bugün gideceğimi nereden öğrendin Han-shi?"

Yanlış anlaşılmamışımdır umarım saseang(?) falan sanmasın beni.

"Adın doğru değil mi? Han Jisung. En büyük fan sitemsin."

"Evet doğru, yani bütün bilgiler."

"Nereden öğrendin bugün gideceğimi?"

"Bir yerden öğrenmedim. Aslında benim bile haberim yoktu. Bir arkadaşımı bekliyorduk. Sizi o sandım. O da siyah giyinmeye bayılır. Tam da sizin gibi. Ama yanlış oldu. Özür dilerim az önceki olay için de."

MİNHO YASİYO MUSUN???Where stories live. Discover now