BÖLÜM 16

131 17 0
                                    


"Prenses Avery hata ediyorsunuz."

Albert Cain Porter da ayaklanmış ellerini iki yana sakince açmış konuşuyordu. Avery onu baştan aşağı süzüp tatmin olmadığını düşünerek başını iki yana salladı.

"Konsey başkanı, yarın öğlene kadar bahsettiğiniz şu sadık askerlerimi toplayın. Gelecekteki Kraliçe olarak bunu emretmeye, hatta bir Kont'u koltuğundan etmeye hakkım var. Bunu bilmiyor olamazsınız. Sanırım tüm benliğinizle fark etmememi umduğunuz bir gerçek de buydu değil mi?"

İşte şimdi tatmin olmuştu. Yüzündeki zafer gülümsemesiyle odadan ayrılırken arkasından onu takip eden birkaç kişinin olduğunu duymuştu. Bacakları yorgunluktan titrerken odasına dönmek için sallana sallana ilerledi. Arkasındaki kişilerin onu rahatça takip edebilmesi adına kapıyı ardına kadar açık bırakıp girdi odaya. Geceliğin tülden hırkasını çıkarıp masanın yanındaki sandalyeye attı ve yatağa dönüp oturdu. Şimdi gözleri yatağın ucunda ayakta bekleyen Deborahlardaydı.

"Evet?"

"Ronald çıkmadan konuşmayı reddediyorum" dedi Xavier.

"Kardeşim, Prensesle yalnız bir gece daha geçirebileceğinin hayalini kuruyorsan yanılıyorsun."

Xavier yalnızca gözlerini devirmekle yetindi. Birbirlerini o kadar dövmüşlerdi ki aralarındaki gerilim gözle görülür şekilde azalmıştı. Ronald sabit bir şekilde dimdik dururken kardeşi yanında sağa sola salınıyor kıpırdamadan duramıyordu.

"Prenses Avery sizden, bize yarınki emirlerinizi vermenizi isteyeceğim."

Avery yavaşça yorganını itekleyip buruk gülümsemesiyle kafasını iki yana salladı. Gözlerini tekrar kaldırıp bu genç çocuklara baktığında kalbinde hiç de hoşuna gitmeyen bir sızlama vardı. Xavier belli ki ağzını açtığı ilk fırsatta ne kadar haklı olduğuyla övünecekti. Onun aksine ağabeyi Ronald ise masa lambasının kısık ışığında parıldayan gözleriyle üzgün bir şekilde kıza bakıyordu.

"Bir emrim yok. Kont'un iki seçeneği var. Teslim olmak ya da ölmek. Savaş taktikleri konusunda bir bilgim yok o yüzden arkamı kollamanız için size güveneceğim."

Yavaşça gülümsedi. Güven kelimesini cümlede geçirmesi ortamı yumuşatmış gibiydi. Ardından bacaklarını yorganın içine sokup elini onları kovar gibi salladı.

"Bu son şansınız. Beraber yürümeyi istemiyorsanız keyfiniz bilir."

Çıkmalarını beklemeden uzanmış ve gözlerini kapatmıştı. Bundan yalnızca birkaç hafta önce güzel yatağından kalkmış hizmetçilerini endişelendirecek kadar terslemiş, küçük bir kız çocuğu gibi annesine benzememek konusunda isyan edip ağlamıştı. Avery şaşırtıcı bir hızda derin uykusuna daldı. Çevresinde yaşanan şeyleri kafasının içerisinde uzak bir yere tekmeleyip yalnızca her şey normalmiş gibi uyumak istiyordu. Vücudundaki uğursuz sızlamalar Kontla dövüştüğü rüyalarının içerisinde kaybolup gittiğinde kafasının içinde yine o garip ninniyi dinliyordu. Belki annesinin küçükken ona söylediği bir şarkıydı bu. Bazen bir şeylerin değerini anlamak için onları kaybetmesi gerektiğini görüyordu. Eğer bu kadar kendi bencilliği ve hırsına odaklı olmasaydı, belki annesinin uslu küçük kızı olmaya devam etseydi şu an onlarla mutlu, kılına zarar gelmemiş şekilde yaşıyor olabilirdi.

Bu gece sadece onun için çok zor geçmiyordu.

Helen odasına gitmesinin ardından çocukluklarında Deborahların onlarla kaldığı kısa zamana ait fotoğraflara bakmaya başlamıştı. Her düştüğünde onu kaldıran prensi ve küçük erkek kardeşiyle geçirdiği zamanlardı bunlar onun için. Bir daha bunu yaşayamayacağını bildiğindendi akan gözyaşları.

RUHLARIN HİKAYESİWhere stories live. Discover now