1★ Sonsuzluğun sonu olmak mı?

8 1 0
                                    

  OHA çocuk çok yakışıklı. Diye geçirdim içimden.

    Yarışmaya az bir vakit kalmıştı hızlı adımlarla koşmadan 5. kata ulaşmaya çalışıyordum. Elimdeki kutuyu sallamadan taşımak çok zordu. Asansörün önüne geldim düğmeye peş peşe bastım. Kapının açılmasını beklerken arkadan bir bağırışma sesi geliyordu.
- Abi ne demek burası değil. O kadar yolu boşuna mı geldim ben.
  Bir çocuk görevlilerle kavga ediyordu elinde ise bir kutu tutuyordu. Tam o sırada asansörün kapısı açıldı ve içeriye birisi girdi. Gözlerim kavga eden kişilere takılmıştı derinden bir ses "İçeriye girmeyecek misiniz?" diye sordu. O sırada kendime geldim."Pardon, teşekkür ederim." Asansöre bindim ve düğmeye bastım ve geri çekildim. Asansördeki diğer kişi düğmeye basmamıştı. Gözümün ucu ile o kişiye bakınca bir erkek olduğunu gördüm. Önüme döndüm istemsiz bir şekilde kaşlarım yukarıya kalkmıştı. OHA çocuk çok yakışıklı. Asansör 5. kata gelince durdu kapı açılınca indim ve uzun bir koridordan yürümeye başladım. Yarışmanın yapılacağı salonun önüne geldiğimde heyecandan kapıyı açamıyordum o sırada ardamdan bir kol uzandı irkilerek arkama baktım asansördeki çocuktu. "Kapıyı açamıyor musun yoksa açmayı mı bilmiyorsun?" diyerek güldü ve daha cevap veremeden içeriye girdi bende kapı kapanmadan arkasından içeriye girdim. Kocaman bir salondu ve her yarışmacı için masalar vardı elimdeki kutuyu tek elimle tutup cebimden telefonumu çıkardım masa numaramı bulup olduğu yere gittim. 17 numaralı masaya gelince heyecanım daha da katlanmıştı. Heyecandan kendimi kaybedemezdim uzun zamandır bu yarışmayı bekliyordum ve sonunda buraya kadar gelmiştim.

  Jüriler yerlerine yerleştiğinde uzun bir konuşma yaptılar onları sırıtarak izliyordum. Her yarışmacının adını sırayla söyleyip yanlarına çağırdılar. Ellerimi çenemin altında birleştirerek gözlerimi kapattım kafamı yavaşça sağa sola sallıyordum. Kafamı sol tarafa çevirip gözlerimi açınca kafasını sağ tarafa eğip sırıtarak bana bakan birini gördüm. Kendimi hızlıca toparlayıp önüme döndüm. Hala bakıyor mu diye sol tarafa bakınca hala baktığı görünce bende ona bakmaya başladım ve uzunca bir süre konuşmadan birbirimize baktık. İlk konuşan ben olmuştum. " Neye baktığınızı sorabilir miyim bay 16 numara?" Çocuk sırıtarak "Her zaman böyle misin yoksa bugüne mi özel?" Diye sorunca kaşlarımın birleştirdim anlamamıştım. Bu sefer cevap verecektim. " Bunun sizi ilgilendirdiğini hiç sanmıyorum 16 numara lütfen daha fazla rahatsızlık vermeyin." diyip hafifçe gülümseyip önüme döndüm. Sırıttığını duyabiliyordum. Jüriler 16 numara diye seslenince yan tarafımdaki çocuk kutusunu alıp bana gülümseyip jürilerin yanına gitti.

   Sıra bana gelecekti ve ben gerçekten çok fazla heyecanlanmıştım. Gözlerim kapalı bir şekilde beklerken jürilerin 17 numaralı yarışmacı dediklerini duydum ve gözlerimi açtım. Derin bir nefes alıp verdikten sonra kutuyu elime alıp yürümeye başladım sol tarafa bakınca 16 numara olan çocuk elini yumruk yapıp sessizce iyi şanslar dedi ve bu benim hoşuma gitmişti. İstemsizce gülümsedim ve jürileri daha fazla bekletmeden kutuyla birlikte yanlarına gittim.
    Jürilerin olduğu masaya gelince kutuyu masaya koyup içindekini çıkardım. Beyaz kalp şeklinde bir pastaydı. Köşelerinde dalga şeklinde krema vardı. Üstünde ise zarif bir yunus vardı. Jüriler öncelikle pastaya sanki başka gezegenden gelen bir cisimmiş gibi inceliyorlardı. Jürilerden birisi " Pastanın bu kadar sade olmasının sebebi nedir? Yani daha renkli bir pasta yapabilirdiniz. Benim fikrimce bu pasta bu yarışmaya pek uygun değil." Bunları duyunca yere bakmaya başladım. Ağlayacak gibi olmuştum ama göz yaşlarımı kafeslerine geri tıkıp konuşmaya başladım. "Aslında daha renkli bir şey yapmak istemiştim ama renklerin hepsi kullanmak istediğimde istediğim şeyin ortaya çıkmayacağını anladım. Bu yüzden ise en saf, en narin be tüm renklerin oluşturduğu beyaz bir pasta yapmak istedim. Bu beyazlık çirkinliğin olmadığı, tek bir lekenin hayatınızı kirletmeye yeteceğini bu yüzden hata yapmamanız gerektiğini anlatıyor. Kalp şekline gelirsek derin ve sonsuz bir aşkı temsil etmesini istedim. Üstünde ki yunus ise tüm kötülüklerden kurtulup zafere ulaşmayı simgeliyor. Eğer hala bu pastayı sıradan buluyorsanız en azından anlattığım şeyler için bir şans vermelisiniz." Konuşmayı bitirdiğimde derin bir nefes aldım ve bir şans daha vermeleri için içimden dua ettim. Anlattıklarımdan etkilenmiş olacaklardı gülümsediler pastayı alıp kestiler ve her jüri pastayı yemeğe başladı. Pastayı tattıktan sonraki yüz ifadeleri beni çok mutlu etmişti. Yerime geçebileceğimi söylediklerinde teşekkür edip masama geçtim.

    Masama geçince sırıtıp duruyordum. Sırıtmamı engelleyemediğim için elimle ağzımı kapatmaya çalışıyordum. Sol tarafa bakınca 16 numaralı çocuk kollarını birbirine bağlamış şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Bir şey dememe izin vermeden " Bu kadar anlamlı bir pasta olduğunu bilseydim bende yanak isterdim. " dedi ve "keşke yunus olsam" diye ekleyip gülümsedi. Buna karşılık bende gülümsedim. Yarışmanın kazananını açıklamaya geldiğinde jürilerden birisi bir zarf açtı ve pastacı yarışmacısının 3.sü diyerek Elif diye bir kızın ismini söyledi herkes kızı alkışladı. Sırada yarışmanın 2.si vardı jüri başka bir zarf açarak Çınar Aksel diye söyledi. Herkes alkışlamaya başladı bende o çocuğu merak etmiştim ama o sırada kapıdan birisinin bana el salladığını gördüm. Gözlerimi kısarak kimin el sallarını bakmaya çalıştım. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı kapıdan el sallayan kişi en yakın arkadaşım Öyküydü. O an çok mutlu olmuştum. Bana elleriyle bir şey anlatmaya çalışıyordu. Tam o sırada bugün ki pastacılık yarışmasının birincisi ise diyerek sustu o sırada herkes aaaaa diye bağırmıştı. Tekrar mikrofona yaklaştı ve Çisem Ada diyerek bağırdı. O an bir kal gelmişti Öykü bağırarak yanıma gelip ellerimden tutup zıplıyordu. Ben mi kazanmıştım. Aklım başıma geldiğinde Öykünün ellerini sıkarak bağırmaya başladım oda benimle birlikte bağırıyordu. Herkes coşkuyla alkışlıyordu. O sırada Öykü kapıdan birisine hareket yapıyordu. Yanımıza Efe gelmişti. Öykü Efeye birinci olduğumu böbürlenerek anlatıyordu. Jüriler beni yanlarına çağırıp tebrik ettiler.

Yarışma bitikten sonra Öykü ve Efe yanıma geldiler ikisininde elleri arkasındaydı birden ellerini önüme uzattılar. Bir tane büyük boy kedi ve bir tane de büyük boy yunus peluşu vardı. Gerçekten en sevdiğim iki arkadaşımdılar. Ve onları kaybetmek istemezdim. İkisinede kocaman sarıldım. "Hadi ama bu kadar duygusallık yeter şimdi ne yapalım?" dedi Efe. Ve aynı anda üçümüzde birbirimize baktık nereye gideceğimizi çok iyi biliyorduk. "Ben bir tuvalete gidiyorum makyajımı tazelemem lazım." Diyerek Öykü gitti. "Aşkoo benimde sidik torbamı temizlemem lazım."diyerek dudaklarını büzüştürdü Efe. Ona bakarak kahkaha attım Efe arkasını dönüp tuvalete gitti. Ona gülümserken kollarındaki peluşlara baktım gerçekten çok güzellerdi.
"Peluşların çok tatl.. sevi.. her neyse ondan işte." Sesin geldiği tarafa baktığımda onu gördüm. " Merhaba 16 numara iyiyim teşekkür ederim sen nasılsın?" Diyip gülümsedim. Bana bakıp sırıttı. Aniden aklıma gelen soru ile ona döndüm şaşırmıştı. " Bir şey soracağım bu yarışmada ikinci olan kişi kim ismi Çınardı galiba tam hatırlamıyorum adını sen gördün mü?" Ağzını açıp bir şey diyecekti ki sustu sadece bana baktı ve omuz silkti "Görmedim. Neden bu kadar umurunda ki?" Dedi anlamayan bakışlarla suratına baktım ve gözlerimi devirdim neyse önemli de değildi zaten. Birden telefonunu önüme uzattı " Şey işte buraya rakamlar yazsana bir arkadaşım istiyor."dedi etrafına bakıp kafasını kaşırken. Bu hali çok sevimli gelmişti. Telefonunu elinden alıp rakamlar yazmaya başladım. " Al bakalım bu da benim rakamlarım. Umarım arkadaşına ulaşır rakamlarım."diyip gülümsedim. Hala etrafına bakınıyordu benim söylediğimi duyunca telefonu kapıp tek bir kelime etmeden hızlıca yanımdan ayrıldı. Elim havada kalmıştı ve gerçekten garip hissetmiştim. Bu sırada Öykü ve Efe geldiler. Fazla umursamadan omuz silktim zaten bugün çok mutluydum ve bu mutluluğumun bozulmasını istemiyordum. Efe ve Öyküyle birlikte otobüse binip sahil kenarına gittik. Kayalıkların olduğu yere gelince kayalara oturup denizi izledik. Ne zaman mutlu olduğumuzda, üzüldüğümüzde veya bir şeye sinirlendiğimiz buraya gelirdik. Bizim özel bölgemiz olmuştu orası bizim oturduğumuz taşların renkleri farklıydı. Sıkıldığımızda boyamıştık taşları imzalarımız bile vardı. Mutlu olduğumuzda yapmayı en sevdiğimiz şey ise dans etmekti ve bu çok eğlenceliydi. Biz Efeyle dans cover yaparken Öykü gülerek bizi çekiyordu. Akşam olduğunda ise evlerimize dönmüştük. Saat 11 civarı duşa girmiştim. Duştan çıktığımda ise telefonuma bir sürü bildirim gelmişti. Mesajlar kısmına girdiğimde tanımadığım bir numaradan 16 tane mesaj gönderilmiş ve bir tanesi hariç hepsi silinmişti. Silinmemiş mesajda ise şimdiye kadar hiç duymadığım bir şey yazıyordu ve bu söz gerçekten çok hoşuma gitmişti. Masama oturup anı defterime bu sözü yazdım. Uykum geldiği için yatağa girdim. Uykuya dalmadan önce telefona bir bildirimin geldiğini duydum. Çok fazla uykum olduğu için mesaja bakamamıştım. Ve sabah bakarım diye geçiştirmiştim. Bu mesajın hayatımı bu kadar değiştirebileceğini bilseydim daha erken bakardım.

-Sonsuzluğumun sonu olmak ister misin? 23:16

Rüzgar TeknesiWhere stories live. Discover now