9

921 102 198
                                    



"Jungkook, ne kadar uykucu bir sevgilin var ya, tanışmak istiyorum onunla ama hala uyanmadı."

Yastığıma daha sıkı sarılırken duyduğum çocuk sesiyle kaşlarımı çattım.

"Daejung, sana onun odasına girmemeni söylemiştim! Çık dışarıya, hemen!" 

Yerimde huzursuzca kıpırdanarak seslerin kesilmesini bekledim. Tüm gece uyuyamamıştım, neden bu kadar gürültü yapmak zorundaydılar ki?

Omzuma dokunan bir el hissettiğimde huysuzca yatağın diğer tarafına döndüm. Çocuğun sesi bu defa daha yüksek bir şekilde ve daha yakından duyuldu. "Jungkook, Lalisa bana arkasını dönüp uyumaya devam etti!"

Jungkook'un sesi de daha yakından duyulmaya başladı. "Sana, onun odasına girmemeni söylemiştim değil mi, velet? Neden susmuyorsun? Mantıklı bir açıklaman var mı? Zaten gece uyumadı, senin yüzünden uyanırsa bu akşam seni babanın yanına değil hayvanat bahçesine bırakacağım, haberin olsun."

Çocuğun ve Jungkook'un sesleri aynı anda uzaklaşmaya başladığında uykumun açıldığını hissederek yüzümü yastığa gömdüm ve sinirle cırladım. Uykumu alamamıştım, üzerimde bunun siniri vardı. Yatakta oturur pozisyona gelerek sinirle gözlerimi ovuştururken ofladım. Bu evde bir çocuğun ne işi vardı? Rüya mı görmüştüm? Kim, çocuğunu bu evdeki insanlara emanet etmek gibi tehlikeli bir karar vermiş olabilirdi?

Yataktan çıkarak kendime gelmek için art arda on beş defa yüzümü soğuk suyla yıkadım. Birkaç dakika sonra ise daha sakin bir şekilde kendime çeki düzen vermiş, merdivenlerden aşağı inerek mutfağa girmiştim. Kendime, küçük bir kavganın sonucu olup almayı başardığım mısır gevreğinden hazırlayarak ayaküstü yemeye başladım. Somurtarak mısır gevreğimi yerken tişörtümün ucundan çekildiğini hissederek irkildim. Başımı yan tarafıma çevirdiğimde, boyu belime kadar gelen yedi sekiz yaşlarında olduğunu düşündüğüm bir erkek çocuğuyla göz göze geldim. 

"Lütfen gidip uyur musun?" diye sordu sakince, küçük eli hala tişörtümün ucunu tutuyorken. "Yoksa Jungkook beni hayvanat bahçesine bırakacak." 

Mısır gevreğimden bir kaşık daha alarak yavaşça başımı iki yana salladım. "Ben karışmam," dedim. "Bu, Jungkook ile senin aranda olan bir şey." Çocuk kaşlarını çattı ancak eş zamanlı olarak dudaklarını da büzmüştü. Üzülmüş müydü yoksa kızmış mıydı pek anlayamamıştım. "Jungkook," diye seslendiğinde, sakince mısır gevreğimi yemeye devam ettim. "Sevgilin kahvaltısını mısır gevreği ile yapıyor."

Gözlerimi kısarak ona döndüğüm sırada Jungkook "Sana onu uyandırmamanı söylemiştim," diye kızarak mutfaktan içeriye girdi. Göz göze geldiğimizde, yutkunmaya çalıştım ancak ağzım tamamen mısır gevreğiyle dolu olduğundan bu pek mümkün olmadı. "Günaydın," dedim ağzım dolu olduğu için garip bir hal alan sesimle. 

Başını yana eğerek "Gerçekten mi ama?" diye sordu. "Kahvaltı niyetine yediğin şeye bir bak ya." Ağzımdaki lokmayı yutarken kaşlarımı çattım. "Ne yapsaydım, Jungkook? Kahvaltıda çorba mı içseydim?" Yaklaşıp tişörtümün ucundan tutan çocuğa eğildi ve onu kucağına aldı. "Şu saçma şeyi yiyeceğine içseydin," diye söylendi o da. Sonra tek koluyla tuttuğu çocuğun alnına parmaklarıyla hafifçe vurdu. Çocuk mızmızlanırken "Kaçarın yok," dedi. "Bu akşam seni hayvanat bahçesine bırakıyorum." 

Çocuk ağlamaya başladığında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Çocukları severdim ama sevdiğim yaş aralığı sıfır ile dört yaş arasıydı. Konuşmayı iyice söktükleri andan itibaren çocuklarla asla uğraşamazdım. Yine de vicdansız olmak istemeyerek "Ağlatmasana çocuğu," dedim. "Beni o uyandırmadı, ben kendim uyandım."

la buena vida | liskookWhere stories live. Discover now