16

969 101 170
                                    

"Lalisa, uyanman gerekiyor."

Üşüyordum. Titreyen bedenime kollarımı sarıyordum ancak yetmiyordu. Bana uyanmamı söyleyen sese yanıt veremeyerek kollarımı kendime daha sıkı sarmaya çalıştım. 

"Neden odana gidip uyumadın? Hadi bunu geçtim, neden gelinliğini çıkarmadın?"

Jungkook?

"Açık pencerenin önünde ıslak bir gelinlikle uyuyakalmak, açık konuş, intihar etmek falan istiyorsun da cesaret edemediğin için mi böyle bir yönteme başvurdun?"

Hayır, seni aptal. 

Senin iyi olman için uğraşıyordum.

"Gelinliğini nasıl çıkartacağım şimdi? Üzerini nasıl değiştireceğim? Hem sen... Sen benim üzerimi nasıl değiştirdin?"

Dakikalardır açamadığım gözlerimi güçlükle aralamama sebep olan soru buydu. Bakışlarım, çamaşır makinesine koyulmak için top haline getirilmiş gibi kaldığım koltuktan hemen başucumda endişeyle bana bakan Jungkook'a çevrildi. "Yemin ederim, hiçbir şey görmedim," dediğimde kısılmış sesim ve ağrıyan boğazımla yüzümü buruşturdum. "İç çamaşırını değiştirmeden önce beline havlu sardım."

"On dakikadır seni uyandırmaya çalışıyorum ve bunu sorunca mı uyandın yani?" diye sorduğunda hasta halime rağmen gözlerimi devirdim. "Adımın sapığa çıkmasını kaldıramam," diye cevap verdiğimde o da bana gözlerini devirdi. "Hep de sapık derim ya sana zaten."

Bana doğru yaklaşarak kolunu belime sarmaya yeltendiğinde elimi aramızda tutarak onu durdurdum. "Aman diyeyim, dur lütfen, ben kalkarım," dediğimde çıkan sese ikimiz de yüzümüzü buruşturduk. 

"Ateşin var," dedi bakışlarını üzerimde gezdirirken. "Ayağa kalktığın an yığılır kalırsın sen."  Gözlerimi kısarak ona bakarken koltukta doğrulmaya çalıştım. "Bu kadar emin konuşma," dediğimde gözleriyle titreyen bedenimi işaret etti. "Yine titreşimde kalmışsın," dedi. "Seni hastaneye götürmeliyiz."

Gözlerim dehşetle büyürken hızlıca başımı iki yana sallamaya çalıştım ancak sadece çalıştım çünkü boynum tutulmuştu ve hareket ettiremiyordum. Acıyla inleyerek elimi boynuma götürürken "Koy beni odama ve ölmemi bekle," diye söylendim. "Gitmiyorum hastaneye falan."

"Saçmalama," dedi. "Evlendiğimiz günün ertesinde seni öldürdüğümü düşünecekler." Tekrar beni kucaklamak için yaklaştığında "Dursana be," diye çıkıştım. Çıkışır çıkışmaz ise boğazımın acısı yüzümü buruşturmama sebep oldu. "Sen dünü hatırlamıyorsun herhalde?" diye sordum sonra. "Nasıl şu an beni kucağına almaya yeltenecek kadar cesur olabilirsin?"

"Çünkü senin için olan endişem şu anda daha baskın," dedi. "İyi görünmüyorsun ve iyi olmanı istiyorum. Bu yüzden hastaneye gidiyoruz." Beklemediğim bir hızla beni kucağına aldığında panikle omuzlarına tutundum. "Jungkook, indir beni, lütfen. Hastaneye gidemem." İğne vurulamam.

"İğneden korktuğunu biliyorum," dedi beni odasından çıkarıp kendi odama ilerlerken. "Ama bir saniye sürecek, hiçbir şey anlamayacaksın bile ve hemen iyileşeceksin."

Odama girdiğimizde beni yatağa oturtarak dolabımı açtı ancak mümkün değildi. Hastaneye gidemezdim. "Mümkün değil," dedim ayağa kalkıp kaçmaya yeltenirken. "Hastaneye ancak öldüğüm zaman gideceğim, o da morgda geçireceğim bir gece için olacak." Cümlem biter bitmez dönen başım ayakta kalmama engel olduğunda, dolabımda benim için kıyafet arayan Jungkook'un ayaklarının dibine düştüm.

la buena vida | liskookWhere stories live. Discover now