19

180 16 59
                                    

Güne dair ilk işittiğim şey evin içinde yankılanan kalın bir sesti. Gözlerimi aniden açarken bunu isteyerek yapmamıştım. Midemin bulandığını hissetmem ise tamamen berbattı.

Tıkırtıları duymaya devam ederken başımı çevirip arkama baktım. Juyeon yoktu. Öksürdüm. Yataktan kalkarken camdan gördüğüm kadarı ile günün daha başlarında gibiydi hava.

Seri adımlar ile odadan çıkarken bu seslerin Juyeon'a ait olmasını diledim. Ve ilerlerken seslerin geldiğini mutfağa lanetler okudum. Bu evde, korkudan ellerimin titremesine neden olan tek yerdi mutfak.

Zaten sonuna kadar açık olan kapının tam ortasında durdum bu sefer. Her geçen gün bu mutfağa daha hızlı ulaşıyordum artık. Ve bu hiç gururlu hissettirmiyordu.

Mutfakta ki bedenleri seçerken biri tanıdık, ikisi yabancıydı. Ama o tanıdık bir beden, korku ile atan kalbimi sakinleştirmişti. Oysaki daha beni fark etmemiş, gözlerime bakmamıştı.

Juyeon kalçasını tezgâha yaslamış, kollarını da göğsünde toplamış bir şekilde sağında kalan iki bedeni izliyordu. Yüzü dönük olduğu için sadece yüzünün yan profilini görebiliyordum.

Gözlerimi yutkunduktan sonra diğer iki bedene çevirdim. Benzer ya da aynı kıyafetleri giymiş iki adamdı. Ve o iki adam, günlerdir ilgilenmediğim kırık camı çıkartıyorlardı.

Gözlerim masanın üstünde ki alet çantasına ve üzerine bırakılmış bir kaç tane alete ilişti. Sonra tekrar adamlara baktım. Adam kırık camı yavaşça çıkartıp yanında ki daha genç olan adama verdi. Adam kırık camı kenara dikkatlice bırakırken görüş alanımda olmayan bir yerden yeni bir camı verdi.

Ufak bir utanç hissettim. Jeno'nun evinde, o yokken benim yaşadığım evde bir cam kırılıyordu ve kısmen ev sahibi olan ben bununla ilgenmemiştim. Ama Juyeon, evin asıl sahibinden nefret ediyor olsa bile kırık camla ilgileniyordu.

Belki de o evde ben yaşadığım için ilgilenmişti, belki de.

"Juyeon" diye fısıldadım. Ama sesim nedeni bilinmez daha kısık çıkmıştı. Konuştum mu bilemedim, o iki adam da beni duyup bakmamışlardı. Ama öyleydi ki Juyeon hemen çevirmişti başını, yüzüme bakmıştı direk. Hatta gülümsedi, ellerini çözdü ve ceplerine koydu. Kalçasını yasladığı tezgâhtan ayırıp bana doğru bir kaç adım attı ve yanımda durdu.

"Günaydın"

"Günaydın" dedim tuhaf bir şekilde. Nefret ediyordum sürekli dalgın gibi oluşumdan. Yorgun, bitkin, mutsuz gibi hissediyordum kendimi hep. Sanki normal şeyler bile benim için yeniymiş gibi duruyordum öylece. Sabahları korkudan uyandığım için miydi? Sayamamıştım ama korku ile uyandığım zamanlar olmuştu bu mutfak yüzünden. Birde sesim beklediğimden daha kısık ve durgun çıkmıştı. Bilerek yapmamıştım ama durgun hissetmeme neden olmuştu.

Sadece biraz rahat olmaya ihtiyacım vardı. Farkındaydım, paranoya gibi davranmam çok yersizdi.

Bu yüzden dudaklarımı yaladıktan sonra hafifçe gülümsedim ve gözlerime bakan gözlere bakmaya devam ettim.

"Bunu yapmana gerek yoktu"

Bu mimiğim ile o da hafifçe gülümsedi. Bir elini cebinden çıkartıp saçlarını geriye doğru taradı "mutfağa girmiyor ya da çok durmuyor olabilirsin Sun ama hâlâ kış ayındayız ve mutfak çok soğuk. Ayaklarım üşüyor"

Kısa bir an bakışlarım aşağıda düştü. Çıplak ayağına sadece bir iki saniye bakıp Juyeon'un somurttuğu yüzüne baktım.

"Terlik giysene"

"Beğenmedim hiç birini"

Kaşlarım havaya kalkarken cevabına karşı şaşkın bakışlarımla güldüm. O da çok sürmeden gülümsediğinde önüne döndü ve hâlâ cam ile uğraşan iki adama baktı. Aynısını yapmayı düşündüm ilk. Ama içimde ki yüzünün yan profiline bakmak isteyen tarafım öyle bir baskın gelmişti ki, sanki önüme dönersem büyük bir aptallık yaparmışım gibi hissettim. Bu yüzden Juyeon adamları izlerken ben onun yüzüne baktım.

Racing -°- Lee JuyeonWhere stories live. Discover now