4: Basorexia

24 5 10
                                    

Brady işimi gayet sevdiğimi söylediğimde gülmeye başladı ve kafasını salladı. Neden bu kadar inanmadığını anlamayarak ona bakarken sonunda gülmeyi keserek beni buraya getirtme sebebine geldi.

"Hisselerin bir kısmını istiyorlar."

Ona bakarken kaşlarımı sonuna kadar çattım. Elleriyle sakin olmam gerektiğini işaret ettiğinde bunu yapmamış olmasını dileyerek ona baktım. Aksi takdirde buradan ikimizden biri çıkamazdı.

"Baban bunları sana bıraktı, Harry. Benden de senden emin olmamı istedi ama senin şu an o koltuğa geçecek posizyonda olduğunu düşünmüyorum. Seni daha fazla bekleyemeyiz, belki de bunu biraz düşünmeliyiz sadece."

...

Bay Tomlinson'un akşam yemeğini hazırlarken Brady ile yaptığımız konuşmayı hatırlayarak birkez daha sinirlendim ve tabağa son kez bakarak bahçeye doğru ilerledim.

Tabakla birlikte bahçeye gittiğimde bana değil de önüne koyduğum tabağa dikkat kesilmişti. "Kendine de yapmanı söylemiştim." dediğinde, kafasını kaldırarak bana baktı.

Bunu ne kadar istediğimin bir önemi olmayarak kafamı iki yana salladım. Gittikçe ona ve bu tutarsız hareketlerine çekildiğimin farkındaydım ve bunu durdurmak zorundaydım. O da itiraz etmedi ve yemeğinden ilk çatalı ağzına attı.

"Artık sabah da gelmeni istiyorum."

Daha dün, sadece akşam istediğini söylerken şimdi sabahı da işin içine katmasıyla sinirlenecekken onun Bay Tomlinson olduğunu hatırlayarak, şaşırdığım için kendime kızdım.

"Sabah sekizde kalkıyorum, kendini ona göre hazırlarsın."

Duyduğum saatle tükürüğüm boğazıma kaçacakken inanamazca ona baktım. O saatte buraya gelip Tomlinson'a kahvaltısını mı hazırlayacaktım?

"Sekizde mi?"

Oldukça basit bir şekilde, "evet." dedi. Bu şaşkınlığım karşısında sırıttığını görmemle kendimi zorlukla tuttum. Ne olursa olsun patronun Tomlinson olduğunu unutmamam gerekiyordu. Ve kendisi de onun için bir çalışan olduğumu hatırlamış olacak ki bana artık eskisi gibi davranmıyordu.

"Kalktığımda kahvaltım hazır olsun."

Dudaklarımı yaladım ve saçlarımı tek elimle geriye attım. Bana bir türlü bakmayan gözlerin dikkatini çekmek istesem de bakmadı.

Sorun Tomlinson'un bana bakmaması değil, bana bakılmıyor olmasıydı tabii ki.

"Kahvaltıyı daha erken hazırlamam gerekiyor. Ben kaçta kalkıp buraya geleceğim o zaman?"

Bana bakmıyor oluşunun siniriyle bir an sesimi yükselttiğimde pişman olsam da, sonunda bana bakmasıyla kendimi topladım. Elindeki çatalı bırakarak ayağa kalktığında dün gecenin devamı gibi neredeyse aramızda boşluk yoktu.

"Burada kalabilirsin."

Yakınlığı ve kokusu beni akşamın sıcağından daha da terletirken kendimi arkasında kalan havuza atmak istedim. Erkeksi kokusu her bir yanıma yavaş ve sessizce işlerken, o salt sessizliğin içinde ikimizin de çığlıkları vardı, bizim duyamadığımız.

Kafamı iki yana salladığımda konuşamamam hoşuna gitmiş gibi hafifçe gülümsedi ve gözleri gözlerimden dudaklarıma indi. Bunu fırsat bilerek ben de onun kırmızı dudaklarına baktım. Dudakları üstünde dilini gezdirdiğinde, onların, gecenin arasındaki minik ışıklarla parlamasına sebep oldu. Aynısını yapmamak için kendimi tutarken biraz daha yaklaştı. Beni öpeceğini düşünerek kendimden bir haber olmuşken dudakları dudağımın yanına sürterek geçti. Burnunu boynumda hissederken gözlerimi kapattım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 29 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Always Lou | LarryWhere stories live. Discover now