Karanlık ve soğuk uykuda ki bedenini tamamen alıp zamandan ve mekandan azad ettiğinde kadın, bütün bedeninde soğuğu hissetti. Korkutucu soğuk tüm damarlarında gezinirken Mizisa uyanmamak için çabalıyordu. Hala bedeninin varlığını hissediyordu. Oysa ki daha önce bu kadar zorlandığı bir görü olmamıştı.Bilmediği bir durumla mücadele veriyor bedeni ruhundan ayrılmış olsada hala odasından çıkmayı başaramadığı için bedeninin varlığı onu engelliyordu. Yatağında uzanan bedeni odasının bir köşesinde izlemeye başladığında büyük bir ızdırap çektiğini görüyordu. Bedenindeki damarları morarmış ve irileşmişti, titremeler arasında iki eli ile yatağın kenarlarını kavramış direnmeye çalışıyordu. Soğuğa inat bedeni ter içinde kalmıştı. Başını hafif şekilde yastığına bastırıp geri doğru attığında boynundaki tüm damarların patlayacak kadar şiştiğini fark etti.
Misiza, odanın camına doğru baktığında dışarıdaki fırtınanın her şeyi yok edişini izliyordu. Büyük ağaçlar rüzğarın etkisiyle oradan oraya dal parçası gibi savrulurken, top şeklinde ki şimşekler adeta yeri dövüyordu. Ruhu yavaş yavaş bedenine doğru çekilirken son bir defa dışarıdaki fırtınaya baktı. Çaresizlik içinde yatağında acı çeken bedene döndü.
Misiza, ruhunun bedenine geri dönmesiyle, vücudundaki damarlar yok olurken soğuğun etkisiyle mora dönen ten rengi yine normal rengini aldı. Vücudu normale dönünce altı köşeli yıdıza benzeyen sarı gözlerini açtı. Yaşadığı anın etkisiyle hızla yatağından kalktı. Baş ucundaki siyah pelerini üzerine giydi. Biran önce kendini dışarı atmak istedi. Adımları hızla sarayın görkenli bahçesine yöneldi.
Derin nefesleri bu gece ona yetmiyordu. Sarayın görkemli koridorlarını geride bırakırken, geniş kapıya ulaştı. Nöbet tutan iki muhafızın kapıyı açmasıyla çıplak ayakları bahçenin serin toprağına değdi.
İhtişamı ve güzelliği ile her zaman onu mest eden bahçe bu gece yaşadığı buhrana çare olamıyordu. Oysaki ruhu odasından bile çıkmamıştı. Çığlık atmak istiyor ama sesi bile çıkmıyordu. Bu duygu ile mücadele etmeyi biliyordu ama bu defa farklıydı. Kalbi sıkışıyor, kendini çaresiz hissediyordu. Yaklaşan kötülüğün büyüklüğünü görmese de hissediyordu . Karanlığı dikkatle izlerken arkasındaki adım seslerinin ona yaklaştığını duydu.
"Gece, senide mi uykusuz bıraktı?"
Kafasını çevirip gelen Ahilos'a baktı. Gece gibi siyah saçları, Altı köşeli yıldıza benzeyen siyah gözleri ve güç ile kudretin aktığı dik duruşuyla gecenin içinde gizlenen ikinci bir geceye benziyordu.
Misiza, gecenin bir yarısı Ahilos'u uykusundan eden sebepleri biliyordu. Saray uzun bir süredir, gelecek olan felaketin buhranı içindeydi. Yine de sormak istedi.
"Efendimizi uyutmayan nedir?"
Ahilos sert yüzünü dostuna yumuşatmak için zorla da olsa gülümsemeye çalıştı ama başaramadı.
İkisi de uykularını çalan, onları derin düşüncelere iten sebebi çok iyi biliyordu."Seni uyutmayan, bana da rahat vermiyor."
Misiza neden bahsettiğini anladığı için tekrar konuşmadı. Parlak gözlerini karşısındaki güzel çiçeklerin hoş kokularının bezediği bahçeye çevirse de gördükleri hiç bir güzellik rahatlatmıyordu.
"Ahilos" isminin acı ile telaffuzu adamın dikkatini kadının üstüne dönmesini sağladı. Siyah pelerinin altında ki sarı ve parlak gözleri ile kesiştiğinde dikkat kesildi. Misiza'nın acı çeken hali kaşlarını çatmasına sebep oldu. Kafasını hafif bir şekilde öne eğerek dinlediğini belli etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHAFIZ
Fantasy"Rüyalarda gizlenen gerçek, zamanı geldiği için ortaya çıktı. Hayatın bugünden itibaren değişiyor. Yolun tuzaklarla dolu olsa da hala sana ait. Sonunu değiştirmek senin elinde." Misiza derin bir nefes alarak konuşmasını sürdürdü. "Hayatın on üç...