Oy ve yorumlarınızla destek olmayı unutmayın lütfennn...
Arkasını dönüp, girmek üzere olan kızın kolundan yakalayıp kendine çevirdi. "Ne dediğini bilmiyorsun. Kendi mezarını mı kazacaksın?"
"O çukur, lazım olacak."
Konuşmak için dudaklarını araladı ama ne diyeceğini bilmeden tekrar kapadı. Dilek'in dik ve kararlı şekilde karşısında dururken onu vazgeçirmeye çalışmak beyhude bir çabaydı. Karşısında yıllardır tanıdığı Dilek yoktu, geçen her saniye biraz daha geride kalıyor yerini ise yabancı birine bırakıyordu.
Dün gecenin üzerine bir de bu eklendiğinde Elif sabırsızca ismini telaffuz etti. Sesindeki ima fark edilmeyecek gibi değildi. "Dilek" Yine de sakin olmak adına derin bir nefes aldı. Bu konudan sıkıldığını belli etmekten çekinmiyordu. "Sana karşı anlayışlı olmaya çalışıyorum. Fakat işimi kolaylaştırmıyorsun." Olduğu yerde dönüp duruyor, arkadaşını kırmadan söylemenin bir yolunu arıyordu. "Bunların hepsi bir yanılsama. Aklından geçenler olmayacak. Dün gece bunu sen de söyledin." Gözlerine dikkatle bakarken kelimeler dudaklarından tane tane döküldü. "Anlattıklarının gerçek olamayacağını sen söyledin." Havaya kaldırdığı kaşları Dilek'i süzüyordu.
Dilek dün gece konuştuklarını iyi hatırlıyordu ama gözlerini de gören oydu. Girdiği yolun bir dönüşü yoktu. Elif'in bunu anlamasını beklemiyordu. Anlatmak için verdiği çabanın boşuna olduğunu bildiği için üstelemedi. Kabullenmişlikle başını aşağı yukarı salladığında Elif'in yüzünün gevşeyişini izledi. Cevap vermek için uğraşmaması gerekiyordu. Zira harcadığı vakit kıymetliydi.
Elif'in konuşmasına izin vermeden geriye döndü. Mezarlığa doğru hızlı adımlar atmaya başladı. Elif'in de arkasından geldiğini biliyordu. İtirazlarını duymamak için durmadı. Uzun toprak yolun kenarlarında yükselen ağaçların gölgeleri bir görünüp bir kaybolurken iki arkadaşın arasında birkaç metrelik mesafe olsa da aynı yolu yürüdüler. Aynı göğün altında, aynı havayı solurken; farklı amaçları olsa da aynı istikamete gidiyordu.
Etrafı dikenli tellerle çevrilmiş mezarlığın büyük demir kapısına geldiğinde derin bir nefes aldı. Dilek'in bir evi de burasıydı. Annesi ve babası yirmi bir yıl önce buradaki çukurları kendilerine yuva yapıp, sonsuz uykuya kavuşmuştu.
Küf kaplı demir kapıyı açarak, beyaz mermerlerin arasına karıştı. Üzerinde isim yazan mezar taşlarına bakarak ağır adımlar ile ilerledi. Kapıdan girdiği an etrafını saran kasvet onu boğsa da umursamamaya çalıştı. Mezarlığın etrafını çevreleyen dikenli teller oldukça yıpranmış yer yer kopmuştu. Beyaz mermerlerin altında yatanların düşlerini, umutlarını, kabuslarını, mutluluklarını burada muhafaza etmeye çalışırken yorulmuş olmalılar diye düşündü. "Ne büyük yük."
Eski tellerin yanında belli aralıklarla dikilmiş çam ağaçları büyümüş, kalın gövdelerinin üzerinde bulunan kalın dalları, sivri iğneler sarmıştı. Kafasını kaldırdığında mezarların üzerini ikinci bir gökyüzü gibi sarmış ağaç dalları birbirine karışmış adeta düğüm olmuş, Güneşin girmesini engelliyordu. Mavi gökyüzünün yerini yeşilin en koyu tonu almıştı. Ağaçların gölgesinde yatan ölüler ise bu güzellikten bir haberdi.
Birkaç metre ilerlediğinde sağa dönerek dar yolda ilerlemeye başladı. Ziyarete gelen insanların yürüdüğü yerlerde kaybolan otlar, tek kişilik patikalar oluşturmuştu. Dilek'in attığı adımlar onu ailesine ulaştıracaktı. Anne ve babası biraz ileride onu bekliyordu.
Mezar taşlarındaki isimleri okuyarak ilerledi. Bazı mezarlar oldukça yıpranmış bazıları ise bahçesinde rengarenk çiçeklerin açtığı tek kişilik odalara benziyordu. İnsanlar yaşarken birbirine karşı acımasızdı. Konuşurken diliyle öldürüyor, bakarken gözüyle vuruyordu. Sevgilerini paylaşırken cimri, acılarına karşı duyarsız, nefes alıp veren bedenlerine karşı tahammülsüz olsalar da ölü bedenlerine verecek birer çukurları vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHAFIZ
Fantasy"Rüyalarda gizlenen gerçek, zamanı geldiği için ortaya çıktı. Hayatın bugünden itibaren değişiyor. Yolun tuzaklarla dolu olsa da hala sana ait. Sonunu değiştirmek senin elinde." Misiza derin bir nefes alarak konuşmasını sürdürdü. "Hayatın on üç...