2.1

321 42 60
                                    

"Kızım hâlâ çok gerginim ya. İlk defa bu kadar çok kişi izlemeye gelecek." Jennie haftaya olacak olan defilesi hakkında bir şeyler anlatırken ben de ödevimi bitirmeye çalışıyordum. Önümdeki bilgisayar ile Jennie arasında dolaşan gözlerim çok yorulmuştu. Sanat tarihi hakkında bir sunum hazırlamam gerekiyordu ve dersten aldığım notlar dışında bir şey kullanamazdım. O yüzden tüm defterlerim ve bir sürü renkli kalem, salonu çok dağınık gösteriyordu.

Jennie ve ben bundan rahatsız değildik. O da bir yandan Taehyung bir yandan işi ile ilgili şeyleri anlatıyor, aynı zamanda diyetini umursamadan önündeki yiyeceklere gömülerek televizyondaki romantik diziyi izliyordu.

Ellerim klavyede gezinirken çalan zil ile birbirimize baktık. "Jeon'u falan mı bekliyordun?" Kaşlarım yukarıda bir şekilde başımı iki yana salladım. Kim gelmiş olabilirdi ki? Kargo beklemiyordum, Jeon ise Jennie ile olduğumu biliyordu. Yerdeki pofuduk terliklerimi hızlıca ayağıma geçirip masanın başından kalktım ve kapıya ilerledim. Açtığımda karşılaştığım manzara ile gözlerim benden istemsiz kocaman olmuşlardı bile.

Jeon'un annesi burada, benim evimin önünde elinde poşetlerle duruyordu. Kendimi hızlıca toparlayıp konuştum. "Bir şey mi olmuştu?" Jeon'a yaptıkları yüzünden artık bu kadına saygı falan duyamazdım. Onun planladığı sadece öyleymiş gibi göstermekti fakat Lalisa'ya istediğini yapmasını da söylemişti aynı zamanda. Kim bilir Jeon nasıl hissediyordu, içini bilemezdim. Bana anlattıklarıyla bile bu kadar sinirleniyorsam onun duygularını yaşasaydım nasıl hissederdim ki? Kaşlarım çatılmış ve bir cevap beklemeye başlamıştım. Her zamanki pahalı ve gösterişli giysilerini, küpelerini ve ağır kadınsı parfümünü unutmamıştı. Bu durumda bile...

Gözlerimin içerisine bakmadan dışarıyı süzdü. "Ben, sarma saralım dedim." Bir anda dediği şey ile yüzüm buruştu. Gözlerim tekrar elindeki poşetlere şaşkınca inerken işaret parmağıyla göstererek konuştu.

"Yarım kilogram yaprak, limon ve birkaç baharat işte. Zeytinyağı vardır sizde herhalde?" Bunları yaptıranın Jeon olduğundan emindim fakat nasıl ikna etmişti ki? Bu kadını hangi cümleler bunu yapmaya ikna ettirebilmişti? Gerçi Jeon'a ben de çok çabuk ikna oluyordum. Hak veriyorum şimdi kadına.

"Siz iki dakika bekleyebilir misiniz lütfen." deyip kapıyı kapattığımda birkaç saniye soluklandım. Ayıp olmuştu galiba ama umrumda değildi açıkçası. Koridoru süzdüm, burası temizdi. Bir zahmet koridor temiz olsundu. Fakat salonun hâli aklıma gelince yüzümü yeniden buruşturmadan edemedim. "Jennie! Çabuk topla buraları." Salona koştuğumda, Jennie elindeki çekirdek kasesiyle bana şaşkınca bakarken ayaklarını uzattığı yerden indirdi. "Ne oluyor be, kim gelmiş?" Televizyondaki dizinin en heyecanlı kısmındaydı galiba, bakışları hâlâ arada oraya gidip duruyordu.

"Jeon'un annesi, kısacası patroniçen mi demeliyim?" Şaşırdığını çok net belli eden bir ses çıkararak yerinde zıplayan Jennie hemen kalkıp önündeki abur cuburları çöpe attığında haline gülmeden edemedim. Jennie'nin yediği şeyleri öğrenirse büyük ihtimal delirmesinden korkuyordu. Bu kadın gelip sürekli rahatımızı bozuyordu. Bu da gitse ya Amerika'ya.

Camı açıp masadaki kalemleri de kalem kutuma hızlıca doldurduğumda tekrar kapıya koştum. Jennie'de o sırada yerdeki çöpleri topluyordu. Kapıya tekrar dönüp açtığımda gitmediğine şaşırsam bile bu işte Jeon'un parmağı olduğundan çok da şaşırmamak gerekirdi. Hâlâ elindeki poşetlerle gururlu bakışlarını değiştirmeden bekliyordu.

"Buyrun geçin." Kadın bu durumdan rahatsız olsa bile ses çıkaramıyordu. Bu halleri hoşuma gitmiş ve nedense onunla oynamak istemiştim biraz.

Biraz yani sadece biraz.

Kimi Ni Todoke •RosékookDonde viven las historias. Descúbrelo ahora