Ak Üçgül

28 3 108
                                    

*Taehyung'un Ağzından*

Dünyanın en sıkıcı dersinden profesörün işi çıktığı için erkenden çıktığımda Jimin'e mesaj atmak istiyordum ama zaten evde birlikteydik, ortak arkadaş grubumuz da varken en azından okulda olsun benden uzak olmak isteyebileceğini düşünerek ve onu boğmaktan çekinerek içimden gelmesine rağmen bir şey yazmamıştım.

Sınıftakilerden birkaç kişi beraber sinemaya gideceklerini benim de gelmeyi isteyip istemediğimi sordular ama bunu zaten önceden planlamış gibi duruyorlardı, kendimi fazlalık gibi hissedeceğimi düşünerek teklifleri için teşekkür edip onları geri çevirdiğimde okuyacak kitaplarım bittiği için kütüphaneye doğru giden yokuşu adımlamaya başlamıştım.

Yolda yürürken olması gerekenden çok daha fazla terlediğimi düşünürken ister istemez beynim yine Jimin'e doğru uçuvermişti. Aramızda minik flörtleşmeler ve o buzlu öpüşmeden sonra kelebek öpücükler dışında hiçbir şey geçmemişti, benden tiksindiği ve bana karşı öyle şeyler hissetmediği için mi böyle davranıyordu yoksa bu tür bir ilişki kurmak için erken olduğunu mu düşünüyordu bilmiyordum.

Tüm dünya delice geliyordu gözüme, yolun iki kenarındaki yosunlu ağaçların gövdelerine göz atarken Daegu'yu özlediğimi fark etmiştim. Seul'e geldiğimden beri daha henüz hiç Daegu'ya geri dönmemiştim ve büyükannemle büyükbabamı da gerçekten merak ediyordum, sık sık iletişimde olsak bile yüz yüze olmanın verdiği tadı hiçbir şey veremiyordu.

Yine de eğer Jimin yanımda olmasaydı bu sürecin çok daha sancılı geçeceğini de keşfetmiştim, yepyeni bir şehirde yepyeni bir hayata başlamak heyecan verici olduğu kadar zorluydu da. Üstelik sınıftakiler şimdiden gelecek hakkında iddialı cümleler kuruyor, staj imkanlarını kovalıyor ya da kavuşmak istedikleri meslek için her şeyi seferber ediyorlardı, vizeler yaklaşıyordu ve benimse ne okuduğum bölüme ne geleceğe ne de mesleğe dair heyecanım vardı.

Çoğu kişi Edebiyat öğretmeni olmak istiyordu ama ben bunu da istemiyordum, belki mezun olduktan sonra bir kütüphanede çalışabilirim diye düşünüyordum ama bundan da emin değildim. Sadece kitaplar, Jimin'in de hayatımda olmadığı zaman hayatımı kurtarmıştı ve ben de hayatımı onlara adamak istemiştim.

Yani meslekten çok özüne, edebiyatın kendisine aşıktım, yine de bununla ne yapacağımı bilmiyordum. Sıkıntıyla iç geçirirken ay ışığının aydınlattığı çatımda Jiminle beraber yattığım o günleri özlemiştim ama o günlerin tekrar gelmeyeceğini biliyordum, bunu ona söylersem o günlerden daha güzelini yaratabileceğimizi söyleyecekti ve haklıydı da...

Yine de karmaşık düşünceler içerisindeydim, çevredekilerin sürekli geleceğe yönelik fikirleri ve hayalleri, benim fikirlerimle örtüşmüyordu ama bu beni Jimin'in neler düşündürdüğüne ve planladığına götürüyordu. Sonuçta yollarımız şuan kesişmişti ama o mezun olduğunda ve bu evden ayrıldığında ne olacaktı? Şuanda bile ilişkimizi sadece biz ve arkadaş grubumuz biliyordu, bunu dışarı da açıklamalı mıyız açıklamamalı mıyız hiç ciddi bir şekilde konuşmamıştık.

Onun çizdiği gelecekte ben var mıydım bilmiyordum, dahası ilişkimizin kabul görmeyeceği bir toplumda yaşarken avrupanın hayallerine kapılıp kağıt üzerinde de birlikteliğimizin var olamayacağını, kendi ülkemizdeyken bir çift olarak değil nefret toplaması gereken iki varlık olarak görüleceğimizin farkındayken bununla yaralanmazdım ben.

Ama o yaralanırsa, bununla mücadele etmek isteyecek miydi? Sonsuza dek içimizde de yaşayabilirdik bunu, kimseye bir şey kanıtlama borcum yoktu ama bir noktada benim için bir ilişki bile bu kadar yeniyken bir de böylesine toplumun nefretini toplayacak bir ilişkide nasıl hareket etmem gerektiğini bilmiyordum.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 24, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

FingersWhere stories live. Discover now