15- Hepsini Biliyorum

154 18 10
                                    

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

.
.
.

Telefonumun çok az kalan pili tamamen bitene kadar hareketlerimin aralıksız tekrarını sıkıcı bulmayarak Sheng Min Ou'nun numarasını çevirdim. Telefon artık kullanılamıyordu ve tüm çabalarıma rağmen karşı taraftaki kişi sonunda hiç açmadı.

Yüzümün kollarıma düşmesine izin vermeden önce, hastane koridorlarında çömeldim, acı içinde saçlarımı çekiştirdim.

Aramalarımı açmadı, böyle bir zamanda bile açmayı reddetti. Sadece sesini duymak istiyordum, bana bir nebze rahatlık verse bile, bu kadar umutsuz ve acı verici olsa bile yine de dayanabilir ve her şeye katlanmaya devam edebilirdim... ama o buna izin bile vermezdi. Bu küçücük dileğime..

"Yalancı..."(söz vermişti gelirim diye🥺)

Gözlerimi kapattım, orada bastırılan sıcaklığı kırpıştırarak uzaklaştırdım.

Önümde nazik bir kadın sesi duyulana kadar uzun bir süre bu duruşu sürdürdüm. Başımı kaldırdım ve bana gözlerinde endişeyle bakan genç bir hemşire gördüm.

"Bay Lu, iyi misiniz?"

Yüzümü ovuşturup yerden kalktım, "İyiyim, araba burada mı?"

Hemşire başını salladı, "Araba çoktan burada ve şu anda yer altı otoparkında bekliyor.”

Konuşurken, bir bakım görevlisi bir sedyeyi dışarı itti ve üzerinde beyaz kumaşla sıkıca kapatılmış hafif bir tümsek vardı.

Önümden geçerken, belki de tekerleklerin sallanmasından dolayı, tepeden solgun ve buruşmuş bir el birdenbire yere düştü ve bir yanından sarktı.

"Bekle..."

Bakım görevlisi hemen durdu ve ben, tüm yaşam izinden tamamen arınmış buz gibi soğuk eli dikkatlice tutarak ileri doğru yürüdüm ve beyaz örtünün altına geri koydum.

Bu ellerin az önce benimkini tuttuğu sahne zihnimde hâlâ tazeydi, dokunuşun izleri hâlâ aklımdaydı. Ancak şimdi, bu ellerin sahibi bir daha asla gülümseyip bana 'A-Feng' diyemeyecek, soğukken daha fazla kat giymem veya sıcakken daha fazla su içmem için bana dırdır etmeyecekti.

Bir insanın ölümü, bir ışığın sönmesi veya kara çorba dökülmesi gibiydi. Lambanın fitili söndüğünde, karlar eridiğinde iz bırakmadan yeryüzünden kaybolurlardı. Belirli bir lambayı hatırlamaya çalışmaz ya da özenle bir kar zerresini hatırlamaya çalışmazdınız. Oysa insanlar farklıydı, gittiklerinde geride bıraktıkları sayısız anılar, unutulamayan bağlardı. Sonsuz pişmanlık ve sözsüz pişmanlıktı.

Uzun siyah bir minibüs annemi almaya geldi. Ön yolcu koltuğuna, sürücünün yanına oturdum. Tüm evrak işlerini bitirdikten sonra, oradaki personel veda etmek isteyip istemediğimi sordu.

Annem ölmeden önce, insanlar ona sadece gülüp acıyacakları için bir veda istemediğini özellikle belirtmişti. Onun için gerçekten üzülecek ve yas tutacak pek insan olmayacağını kalbinin derinliklerinde biliyordu.

Flying Gulls Never Land [BL Novel]Where stories live. Discover now