rezillik

163 16 25
                                    


[wonyoung's pov]

aradan 1 haftaya yakın bir zaman geçmişti. açıkçası o zaman arası hiçbir şey yaşanmamıştı. sunghoon'un iş için daegu'ya gideceğini öğrendiğimde 2 saat ağladım.

sunghoon'un annesi ve babası boşanmıştı ve şu an kendilerine ait bir evleri yoktu. bu yüzden burada daha fazla işsiz durmak istemiyordu. akrabalarımızın daegu'daki dükkanında çalışmak için daegu'ya gidecekti.

ne zaman gideceğini ise bilmiyordum. bunu park teyze bizde kalırken söylemişti ve anlamasınlar diye eunchae'lere gidip ağlamıştım. daha hiçbir şey yaşayamadan ayrılalım istemiyordum.

birkaç gün önce de başka bir kuzenim gelmiş ve yarınki kına için köye gideceğimizi söylemişti. ben de tabii ki bu fırsatı kaçırmadım. eunchae'yi de çağırmıştım ve şu an arabada kalabalık bir şekilde köye gidiyorduk. köye giderken sürekli sunghoon'u düşündüm. acaba ne zaman gidecekti?

15-20 dakika sonra nihayet köye varmıştık. köydekilerle görüşüp eunchae'yle beraber çantalarımızı eve bıraktık. etrafta şu an sunghoon yoktu. her zamanki gibi yapacak bir şey bulamamış ve eunchae'yle beraber oturup telefonla takılmıştık.

birkaç saat sonra can sıkıntısından bahçeye çıkmıştık. zaten bahçede bir tek biz vardık. o sırada komşudaki evin bahçesinden yeji'yi görünce aklıma eşyaları geldi. park teyze köye gelince yeji'nin eşyalarını bırakmamızı söylemişti. hemen kalktık ve eşyaları alıp park teyze'nin kaldığı eve doğru ilerlemeye başladık. hem sunghoon'u görmeye bahanem olmuştu.

evine yaklaştığımızda evde olduğunu öğrenmek için telefonumdan park teyze'yi aradım. evde olduğunu söyleyince kapattık. eve gelip zile bastığımızda park teyze kapıyı açtı ve içeri geçtik. yeni kahvaltı yapıyorlardı ve park teyze de bize "gelin oturun sofraya." falan diyordu. biz de tabii ki reddetmiştik.

o sırada odasından sunghoon çıktı. bizi görünce kapıda durdu. biz de park teyze'yle beraber sunghoon'a bakıyorduk. sunghoon da bana bakıyordu. birkaç saniye bakıştık. o an aşırı heyecanlandım ve zaten yüzümde olan gülümseme sunghoon'u görünce daha da büyümüştü. sunghoon hâlâ hiçbir şey demeden duruyordu. bir an "hoşgeldiniz." falan diyecek sandım.

fazla durmadan park teyze'ye yeji'nin eşyalarını verdim ve gitmek için kapıya ilerledik. park teyze de "otursaydınız ya." diyordu. ben de "yok teyze ya." diyerek eunchae'yle beraber merdivenlerden iniyordum. o sırada artık sunghoon'la bakışmamızdan mı ne mal mal "aa burda ayna varmış." dedim duvardaki aynayı görünce. eunchae de bana gülüyordu.

eunchae'yle evden çıkınca park teyze'nin "dikkat et kızların kafasına düşürme." dediğini duymuş ve sunghoon'un yere düşen sinekliği cama takmaya çalıştığını anlamıştım.

evin önünde daha dışarı ilk adımımızı atmamızda eunchae'nin hemen "oo nasıl da mutlu oldun sunghoon'u görünce." diyip gülmesiyle panik yapmış ve koluna bir tane geçirmiştim. o ise olayı anlamamış ve hâlâ gülmeye devam ediyordu. evden biraz daha uzaklaştığımızda "salak. sunghoon sinekliği takıyordu dibimizde sen ne diyosun çocuğun yanında." diyip kızdım.

o ise "oha harbi mi?" demiş ve arkasını dönüp hâlâ camda olan sunghoon'u görünce bir gülme patlatarak önüne dönmüştü. ben de gülmeye başlamıştım. gerçekten fena rezil olmuştuk. umarım sunghoon duymamıştır.

"kanka valla bilmiyordum sen diyince fark ettim."

"salak ya. bari evden biraz uzaklaşınca söyle. daha evden çıkmadan bu anı bekliyormuş gibi niye söylüyon bağırarak."

"acaba duydu mu?"

"umarım duymamıştır."

biz hâlâ deli gibi gülmeye devam ediyorduk. yolda eunchae'yi döve döve eve geldik. çocuğu görmek için evine gittik bir kere de rezil olmasak olmazdı zaten.

yarın kına olduğu için uzaktan başka bir teyzem daha gelmişti. teyzem eunchae'ye "bugün size gideceğim seni de götüreyim mi? yolda jiwon'u da alacağız takılırsınız beraber." dediğinde eunchae bilmediğini söyledi. eunchae gelirse ben de gelirdim.

o gün teyzemlerle eunchae'lere gitmeye karar verdik. jiwon benden bir yaş küçüktü ve onunla da iyi anlaşıyorduk ama ona eunchae kadar güvenmiyordum. daha önce eski bir crush'ımı ona anlatmıştım ve başka birisine söylemişti. sunghoon'u ona anlatmayı pek düşünmüyordum ama pek emin değildim.

yolda jiwon'u da alınca eunchae'lere geldik. bizim ev boştu ve biz de marketten bir şeyler alıp bizim eve geldik. disko ışığı ve şarkı açıp koparken bir yandan da crushlarımızı anlatıyorduk. ona sunghoon'u anlatmıştım ve tepkisi sandığımdan farklı oldu.

"kanka o senin akraban ya! neredeyse kuzen sayılırsınız. çocuğunuz sakat olacak ya."

eunchae'yle beraber jiwon'un tepkisine gülerken bir yandan da "ne alaka ya!" diyip savunmaya çalışıyordum. eunchae de riki'yi anlattığında ona da aynı tepkiyi vermişti. ne kadar kendimizi savunsak da hâlâ böyle düşünüyordu. en sonunda pek umursamadım. bizle dakika başı "akraba fetişçileri. çocuklarınız sakat olacak." diyip dalga geçiyordu.

anlattığıma pişman olmuş gibiydim ama olan olmuştu artık. en azından kimseye söylemeyeceğine güveniyordum. "kanka o seni kuzeni olarak görüyor bence bu arada. açılsan öyle der yani." diyip moralimi de düşürmüştü ama umursamamıştım. bir gün sunghoon'la sevgili olduğumda çok fena göt olacaktı.

10-15 dakika daha takıldıktan sonra eunchae'lere gitmiştik. bu gece zaten orada kalacaktık yarın da kına olduğu için tekrar köye gidecektik. ablamlar da başka büyük kuzenlerimle beraber köyden gelmiş ve teyzemlerle balkonda oturup sohbet ediyorlardı. biz de onlara dahil olmuştuk. bir yandan fal bakıyorduk.

gece çok geç olduğunda ablamlar bizim eve gitmiş ve jiwon da annesiyle beraber burada kalmıştı. benim de yatağımı eunchae'nin odasına açmıştık. saat 3 civarlarındaydı ve gerçekten bayağı uykum vardı ama jiwon benle uğraşıp duruyordu. en sonunda "jiwon uyuyacağım." dediğimde sonunda gitmişti.

biz de eunchae'yle beraber jiwon'un tepkisini konuşmaya başlamıştık. o da benim gibi düşünüyordu. fazla konuşmadan sonunda yatıp uyuduk.

platonic | jangkku & chaemuraOnde histórias criam vida. Descubra agora