✵dokuz

3.4K 267 51
                                    

🎞️blok3*vur

Bir hafta boyunca Adrian'ın yanındaydım. Nereye giderse beni götürüyordu. Hiç bilmediğim yerlerdeyken arabada bekliyor, arkadaşlarıyla buluştuğunda yanında duruyordum. Başta, kendimi onlara karşı fazla vahşi hissettim. Sonra fark ettim ki Adrian da konuşmuyordu. Bryan dışında kimse de Adrian'la pek konuşmuyordu. Sadece orada, onlarla gözükmesini istiyorlardı. Aynı, Adrian'ın amacı gibi. Çıkar ilişkisi vardı. Bunun beni rahatlatması gerekiyordu fakat Bryan, Adrian'ı gerçekten arkadaşı gibi görüyordu. Bu da bende, Adrian'ın sadece benim olduğunu kanıtlama isteği uyandırıyordu.

Daha kötüsü de vardı.

Con, Czar ve Vlad. Çünkü Bryan'ın yanında sırıttığı olmuyordu ama onların yanında kahkaha bile atabiliyordu. Hem de hemen yan odada biri acıdan çığlıklığayken.

İşin garip yani, bunun beni daha çok rahatsız etme sebebi farklıydı. Bu üçlüde zerre normallik bulunmuyordu ve bu da kendimi ortamın en vahşisi gibi hissetmememi sağlıyordu. Ondan benden daha yırtıcı canlılardı.

Ormandaki depoda, Con ile aynı odada yalnız kalmışken soğuk bir tonda sordum: "Sen tatilde değil miydin? Niye her geldiğimde buradasın?"

Telefonundan başını kaldırdı. Dudaklarında belli belirsiz, sinsi bir sırıtış belirdi. "Adrian burada olmamı istiyor."

Beni sinir etmeye çalışıyordu. Uzatmaya başladığım tırnakları, sahiplendiğim tek kişilik deri koltuğa batırdım. "Adrian'ı kölen olarak isterken birden onun kölesi mi oluverdin?"

"Belki." Başkasının altında olmayı kabul edecek bir tip değildi ama işin ucunda beni çıldırtmak veya korkutmak varsa, her şeyi kabul ederdi. "Sahibim bana iyi davranıyor."

Sonunda, günlerdir uğraştığım koltuğun derisine tırnaklarım geçebildi ve küçük hasarlar verdim. "Umarım bir an önce kalp krizi geçirirsin ihtiyar piç."

Sözlerimin onu etkilemesini beklemiyordum. Bir an yüzü kasıldı ve maskesi düştü, şeytani saldırgan bakışlar gözlerine oturdu. Başını çevirip elini koyu kahve sakallarının çevrelediği çenesinde gezdirdi. Tekrar bana baktığında, az önceki ifadesinin hayal ürünüm olup olmadığını merak ettim. "Bir süre daha buradayım. Buna alış. Ya da alışma ve sızlanmaya devam et. İki türlüsünün de benim için bir önemi yok."

"Neden? Neden buradasın? Ülkene dönmen gerekmiyor mu artık? Yeterli bu kadarı sana. Defol."

"Neyin yeterli olup olmadığına ben karar veririm." Kibarca gülümsedi. "Yakında Adrian için de bu karar bana ait olacak. Dolayısıyla, senin için de." Hiçbir şey demeden dik dik ona baktım. "Söylesene Estelle, bu hayattan ne istiyorsun?"

"Sadece Adrian." dedim direkt.

"Onu sormuyorum. Ne şekilde? Zaten onunlasın. Her gününün böyle geçmesi seni mutlu ediyor mu?" Gözleri kapıya çevrildi. "Çünkü onu etmiyor."

"Adrian'ın mutluluğundan sana ne?"

"Onun ne yapmak istediğini biliyor musun? Hiç sordun mu?"

"Beni istiyor." dedim, rahat bir tavırla.

"Tam bir sabır deneyisin." diyerek sırıttı. "Ona ne istediğini sormayı dene. Ya da ben söyle-"

Elimi kaldırıp onu susturdum. "Hayır. Ne istediğini bilirsem, bunu elinden almaya çalışırım."

"Ya sen de aynı şeyi istersen?"

Fark etmezdi ve bunun sonucunu kötü vurmuştu. Hem de bir hafta önce. Dokunmak. Adrian, bana orgazm yaşattığı o günden sonra bir daha hiç o şekilde dokunmaya yeltenmemişti ama bakışları hala açtı. Özellikle, onu bazen üzerimde kıyafetler varken bile göğüslerime bakarken yakalıyordum. Ve onu hayal ediyordum. Aynanın karşısına geçip dövmeme bakarken göğsüme dokunuyor, dişlerinin hareketlerini hatırlamak istercesine parmaklarımı üstümde gezdiriyordum. Uğraştığı mememin ucu bir hafta geçtiğinde anca iyileşmişti ama hala halkaya dokunduğumda sızlıyordu.

şiddetli takıntıWhere stories live. Discover now