38

247 34 12
                                    


"Nereye gidiyorsun?" 

"Tuvalete Hanbin... Sen bu hep birlikte olma işini bir tık abarttın sanki. İşemeye de birlikte gitmesek sorun olmaz gibi." Sözümü dinlemeyip peşimden kafenin tuvaletine gelmişti. 

Gyuvinden şu boxer olayı yüzünden nefret etse de aralarını düzeltmek için onun çalıştığı kafeye bu sefer Hanbinle gelmiştim, hem istesem de kuyruk Hanbin yüzünden tek gelemezdim.

Ama sanırım bu sırnaşıklık artık o kadar da canımı sıkmıyor sadece onun gerçekten kuyruğum olduğunu hissetmemi sağlıyordu. "Gyuvin'in sevgilisi nerede, şu beyaz saçlı dediğin çocuk?" Ellerimi yıkayıp masaya geri dönerken sorduğu soruyu hızla yalan üretmiştim. "Şey ya... şehir dışında okuyor o. Ara sıra buluşuyor işte. Neyse ne içsek biz?" 

Masaya oturduğumuzda Gyu yanımıza gelip hemen karşımıza oturmuştu. "Selam bebekler. Bu şerefi neye borçluyuz?" Senin ibneliğine.

"Hao seninle iyi geçinmemi istediği için buradayız, sevdiğimden gelmedim yani." Gyu, Hanbin'in yorumuna kahkaha atıp kafenin sahibiymiş gibi koltuğa yayılarak oturmaya devam etti. "Benim beyaz kafalı prensim var Hanbincim, yani potansiyel bir tehdit falan değilim merak etme." Sonra kafasıyla bana bir işaret yapıp ayağa kalktı. 

"Ben kahvelerimizi alıp geleyim." Ben de peşinden kalkıp kasaya gittim. "Bu çocuk sana biraz takıntılı sanki he.. Ne yaptın, bağlama büyüsü falan mı? Bana da taktik versene Ricky'nin üstünde uygularım." Aradığı çocuğu geçen gün bulmuştu, beyaz saçlı prens Ricky. 

"Çok konuşma da kahvelerimizi ver zaten Hanbin'i zor ikna ettim." Uzanıp tezgahın üzerinden ellerimi tutarak tekrar konuşmaya başladı, temas bağımlısı biriydi sanırım. "Eğer büyüyü benimle paylaşırsan düğünümde seni nedimem yaparım bak." Göz devirip ellerini ittim. 

"Büyü müyü yok, biz buna 'aşk' diyoruz cahil." Tezgahın üzerinden bedenini uzatıp ellerini suratımın iki yanına koydu "Ben sana inanıyorum kardeşim, sen bana kıyak yaparsın." Lafını tamamlayıp alnıma saçma bir öpücük koyduktan sonra arkamdan gelen ani kırılma sesiyle Hanbin'e doğru döndüm.

Az önce masada duran su bardağının parçaları ellerinde duruyor ve elinden akan kanlar beyaz zemini renklendiriyordu. Gyuyla girdiğimiz şoktan çıkmamız birkaç saniyemizi almıştı, sonra hemen yanına koştum. 

"Ne oldu iyi misin?" Yumruk yaptığı elini açıp camların yere dökülmesini sağladım. "Hanbin, iyi misin dedim?" Kafasını iki yana sallayıp dudağını ısırmaya başlamıştı. "Canım acıyor." Gy'nu getirdiği bezi alıp eline sararken canını yandığını belli eden sesler çıkarmıştı. 

"Gel, hastaneye gidelim." Kolundan tutup götürecektim ki yerinden bir santim bile kıpırdamadı. "Hayır, sadece eve gitmek istiyorum." Masada duran sapasağlam bardağın nasıl elinde parçalandığını düşünmekten kafayı yemek üzereyken sakinleşmeye çalıştım. 

"Bardak nasıl kırıldı Hanbin?" Sardığım beyaz bez renklenmeye başladığında gerçekten hastaneye gitmemiz gerektiğini düşünüyordum. "Bilmiyorum, yanlışlıkla çarptım galiba. Hao eve gitsek olmaz mı orada konuşuruz söz." 

Ne yapacağımı bilemeyip Gyu'ya baktığımda kafasını salladı. Eşyalarımızı alıp taksi çağırırken tek dileğim bardağı gerçekten yanlışlıkla kırmış olmasıydı.

*******

?????????????

player || haobinWhere stories live. Discover now