1.KİTAP & FİNAL - Vârisin Çöküşü

219 7 4
                                    

Güneş göğe ağır ağır tırmanırken içinde fırtınalar kopan Ayata, düzenden ve sabırdan oldukça yoksun adımlarla kendisinin aksine dingin bir şekilde yürüyen ihtiyarı takip ediyordu. Yaklaşık dört saattir yoldaydılar ve artık korgana varmaları an meselesiydi. Normalde yola sabah çıkacaklardı ancak Ayata'nın bitmek bilmeyen ısrarları bu kez ihtiyara beyaz bayrak çektirmişti. Çocuğun aşırı heyecanı hem bir zamanlar annesinin savaşçı olduğu korganı hem de Tomris'i görecek olmasındandı tabi... Zihninde korganın nasıl göründüğü, Tomris'in kendisini nasıl karşılayacağı gibi onlarca senaryo ardı sıra kurulurken ihtiyarın sessiz ancak oldukça çatallı sesi onu bir an irkiltti.

"Yavaşla!"

Ayata yol boyunca hiç dinmeyen kalp atışlarının daha da hiddetlenmesiyle olduğu yerde etrafına tedirgin bakışlar attı ve "Ne oldu, neden durduk?" diye sordu.

İhtiyar eliyle çenesini sıvazlayarak şüpheci bir ifadeyle cevap verdi.

"Bir gariplik var, normalde burada nöbet tutan savaşçılar olmalıydı."

Bu cümlenin hemen ardından onlara yaklaşık yirmi metre uzaktan geçen gölgeleri fark eden çocuk "Oradalar, öndekinin omzunda biri var!" diyerek hareketlendi ki ihtiyar onu kolundan tutup geri çekti.

"Sakın aptalca bir şey yapma! Seni sağ salim korgana götürmeliyim."

Ayata sinirle "Ama götürdükleri kişi baygın gibi, kaçırıyor olabilirler!" diyerek çırpınsa da ihtiyarın nasırlı elleri gerçekten de kavrama konusunda karşı konulamazdı.

"Sesini alçalt! Meraklanma, bu korgana bir kere de olsa giren kişinin kut ruhu takip edilebilir."

"Ha? Kut ruhu mu?"

"Neyse ne! Sonra anlatırım. Şimdi sadece yürü!"

İhtiyar ve Ayata seslerin kesilmesini bekledikten sonra nihayet korgana girdi, garip bir şekilde avluda her şey yolunda gibiydi; nöbetçiler yerindeydi ve tüm korgan dingin bir sessizliğe gömülmüştü. Çocuk burayı görür görmez daha demin ki olayın etkisinden çıkmış, tüm heybetiyle toprak anaya dikilmiş bu devasa yapıyı seyre dalmıştı.

Güneşin doğuşuyla birlikte yeni yeni canlanmaya başlayan korganda; savaşçıların zırhlarını giyerken çıkarttığı takırtılar, çaylakların heyecan dolu uğultuları, taş oyuklarına yuvalamış kuş cıvıltıları, ahırdaki atların kişneyişleri adeta birbirini izleyerek yükselmeye başladı...

İhtiyar aceleci bir sesle "Halletmem gereken birkaç iş var, sen de bu arada korganı gezip diğerleriyle tanışabilirsin ama sakın çok uzaklaşma!" dedi ve çocuğun cevap vermesini beklemeden hızla uzaklaştı.

Ayata onun tavrına sinirlense de burayı keşfetme fikri hiç de fena değildi, geldiğinden beri dikkatini çeken asıl yer içerisinde çeşit çeşit baltaların olduğu eski bir ambardı, kapısı aralık olduğundan bu baltaları görmesi pek de zor olmamıştı. Eskiden odunculuk yapmasının getirdiği merakla hızla oraya gidip içeri girdi.

"Eh be! Benim gariban kör baltam bunlarla nasıl baş etsin, o bir ağacı kesene kadar bunlar bir orman kurutur."

Ayata'nın göz bebekleri bu şatafatlı aletler üzerinde gidip geliyordu, bir tanesine dokunmak için tam elini uzatacaktı ki ambarın kapısından gelen pat pat adım sesleriyle ürküp geri çekildi.

Birileri onu burada görürse hırsız sanabilirdi, o huysuz ihtiyar da ortalıkta yokken bu ihtimalin sonuçları hiç işten bile değildi... Hemen içerisinde türlü türlü küçük alet edevatın olduğu tahta dolabın arkasına saklanıp nefesini kontrol altına almaya çalıştı, tam o sırada da içeri birileri girdi!

Ayata: Dokuz UlusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin