8.

641 42 24
                                    


Arabadan inerken yeniden sordum. "Bak, pasta falan yok dimi?" Bezmiş bir halde bana baktı.

"Ya ne bu pasta düşmanlığı? Valla istifa edicem ya." Bu haline kıkırdadım. Ortada bir pasta görmemek için en az on tane mesaj atmıştım. Doğum günü seromonisi resmen ruhumu daraltıyordu. Yaşlanmayı kutlamak bana göre gerçekten saçmaydı. Bir sene daha yaşadım, yaşasın, hadi pasta keselim.

Alper'in koluna girdim ve elbiseme dikkat ederek yürümeye çalıştım. Frikik vermem an meselesi olduğu için gergindim.

Mekana girdiğimizde bizi kibarca masamıza yönlendirdiler. Deniz kenarında, oldukça ferah ve şık bir mekan seçmişti. Nazikçe sandalyemi çektiğinde gülümsedim. "Teşekkür ederim beyefendi."

"Beni kovma diye yalakalık yapıyorum." Cevabına gülerken Ebrar'la tanışıyor olsalardı ne kadar iyi anlaşacaklarını düşündüm. İkisi de deli olduğu için yüksek ihtimal birbirlerine bayılırlardı.

Masaya yaklaşan garsona siparişimizi verdikten sonra havadan sudan sohbet ettik, biraz iş konuştuk. Alper ünlü bir boya markasıyla, yeni çekecekleri reklam filmi için anlaşmak üzere olduğunu heyecanla anlatırken onu dinledim. İşini gerçekten severek yapıyordu ve kabiliyeti çok yüksekti.

"Sana gönderdiğim listeye baktın mı?" diye sordu gelen yemeğe yumulurken. Kafamı iki yana salladım. Hem vaktim olmamıştı, hem de aklıma bile gelmemişti. Kibarlıktan yollanmış, ezbere hediyeler bana samimi hissettirmiyordu.

"Annem yada babamdan gelen bir şey var mı?" diye sordum. Hatırladıklarına dair umudum yoktu ama yinede merak etmiştim. Konuşmasına gerek yoktu, bana attığı mahçup bakıştan cevabın olumsuz olduğunu anlamıştım. "Önemli değil," der gibi kafamı salladım. Senelerdir aynı senaryoyu yaşamama rağmen yoklukları hala canımı acıtacak kadar güçlüydü. Aslında buna çoktan alışmış olmam lazımdı ama bir yanım hala onların ilgisine aç bir çocuk gibi hevesliydi.

"Ama çok acayip birinden hediye geldi. Sanırım bir tablo. Epey de büyüktü. Ofisine bırakmıştım, gördün mü?"

"Hayır," dedim. "Dikkat etmedim. Kim yollamış?"

Suratına sinsi bir gülümseme yerleşti, bu pek hayra alamet değildi.

"Valla kartta Melissa Vargas yazıyordu." Boğazıma sıkışan lokmayla öksürmeye başladım. Komik olmayan bir şakaydı sanırım bu. Benimle dalga mı geçiyordu?

Bir yudum su alarak sakinleşmeye çalıştım. "Şaka yapıyosan ağzına sıçarım bak Alper."

"İyice terbiyesizleştin Gizem ya. Niye şaka yapayım, hiç mi görmedin dev kadar tabloyu?" Onaylamaz bakışlarla yüzüme bakıyordu. Kalbime tuhaf bir ağırlığın çöktüğünü hissettim.

"Kart nerede?"

Güldü. "Merak edeceğini bildiğim için yanıma almıştım." Cebinden çıkardığı kartı bana uzatırken yeterince korkutucu olduğuna inandığım bir bakış fırlattım. Resmen benimle eğleniyordu. Uzattığı kartı bekletmeden elinden aldım. İçimde filizlenen merak duygusunu inkar edemezdim.

Kartı açtığımda mavi bir mürekkep ve son derece düzgün bir el yazısıyla karşılaştım. İspanyolca yazmıştı.

"Seni incittiğim için kendime kızgın olduğum koca bir ay geçirdim. Her şey için üzgünüm. Gözlerime korkusuzca bakan, hırçın kadın için bir hediye seçtim. Umarım beğenirsin. Kötüler büyür, Gizem. Sen hep çocuk kal.

Melissa Vargas Abreu."

Ne hissettiğimi, ne düşüneceğimi bilmiyordum. Ondan nefret ettiğimi sanıyordum ama okuduklarım içimde sıcacık bir his bıraktı. Onu son gördüğüm an zihnimi doldurdu. Alaycı gülüşünü, kısılan gözlerini ve üzerime diktiği keskin bakışlarını anımsadım. Üzgün olduğunu yazmıştı. Oysaki bir aydır onun mutluluğunu görmekten kaçıyordum.

eres solo mía / melissa vargasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin