13.

697 46 21
                                    


Bir şey hatırlamış gibi duraksadı. Gözlerine koyu bir gölge çökmüştü. Kendini aniden geriye çektiğinde, bir anda boşluğa düşer gibi oldum.

"Çünkü, sizi pek yakıştıramamıştım. O yüzden sorma ihtiyacı hissettim." Ağzının içinde gevelediği kelimeler buz gibi sesiyle buluştuğunda, anlam veremeden bakakaldım. Yalnızca dakikalar önce yüzüme parıltıyla bakan gözlerini benden kaçırıyordu. Ne yapmaya çalıştığı konusunda en ufak bir fikrim yoktu ve beni sürekli soru işaretlerinin arasına atması canımı sıkıyordu. Yaptığı şeylere anlam vermeye çalışmaktan gerçekten yorulmuştum. Önce gardımı indermeye beni ikna ediyor, sonra yüzüme sert bir yumruk geçiriyordu.

Elimdeki kadehi bırakarak şarap şişesine uzandığımda bitmiş olduğunu farkettim. Yanlızca bir kadeh içeceğim diye düşünürken işin ucunu yine kaçırmıştım. Masadaki telefonuma uzanarak saate baktığımda gece yarısını geçtiği gördüm. Uzun bir gün olmuştu ve gerginlikten tüm kaslarım sızlıyordu. Zihnim, ardarda bitirdiğim kadehler yüzünden hafif bulanıktı ama neyseki sarhoş değildim. En azından, şimdilik. Eve gittiğimde dolapta beni bekleyen biralarla gecenin sonunu getirmeyi planlıyordum. Sanırım ancak böyle uykuya dalabilirdim.

"Gitsem iyi olacak" diye mırıldandım. Gitmem gerçekten iyi olacaktı ama içimdeki arsız dürtü beni durdurmasını bekliyordu. Ondan kaçarken bile, beni bulmasını isteyecek kadar trajikomiktim. Aramızda hiçbir şey yaşanmamış, ondan ölesiye nefret etmemiş gibiydim. Sanki ona karşı hissettiğim tüm öfke, nefret uçup gitmiş, geriye sadece kalbimi ısıtan gülüşü kalmıştı.

"Tamam, birlikte çıkıp biraz dolaşalım. Sonra seni evine bırakırım." Koltuktan kalkıp kadehleri alarak mutfağa doğru ilerlediğinde, yaptığı emrivakiye şaşırarak onu izledim. Bana itiraz etmek için şans tanımamıştı.

Onunla tartışacak kadar enerjim olmadığı için durumu kabullenerek ayaklandım. Bir süre Melissa'yı bekledikten sonra, üzerine geçirdiği siyah kazakla geldi ve oyalanmadan evden çıktık.

Apartmanın kapısını açarak geçmem için kenara çekildiğinde gülümsedim. Demek ki sürekli konuşulan centilmenliği doğruydu. Beni şaşırtıyordu. Onunla karşılaştığım ilk günü düşününce, böyle bir kadını tanıyacağımı hiç düşünmezdim.

Gecenin ayazı yüzüme vurduğunda vücuduma tatlı bir titreme yayıldı. Nereye gittiğimizi bilmeden kaldırımda adımlamaya başladık. Saat epey geç olduğu için sokak oldukça sessiz ve tenhaydı. Birbirine karışan adım seslerimiz yankılanarak kulağımda çınlıyordu.

Yanımda ellerini cebine sokmuş yürüyen kadına kaçamak bir bakış attım. Sokak lambasının cılız ışığı yüzüne vuruyor, kavruk teni gecenin karanlığında hafifçe parlıyordu. Sanki çok ünlü bir ressamın hayatı boyunca çizdiği en güzel portreydi. Hafifçe dışarıya doğru sarkan alt dudağı, kemikli hatları, göz kapaklarını çevreleyen uzun ve gür kirpikleri... Kafasını eğmiş her şeyden habersiz yürürken, ne kadar kusursuz olduğunun farkında bile değildi. Oysaki onun yüzüne bakmak insanda ilginç bir ihtiyaç yaratıyordu. Kendinizi sürekli ona bakmak, onu izlemek isterken buluyordunuz. Sanki yüzünde saklanan her detayda hiç kimsenin bilmediği bir dünya gizliydi.

"Beni izleme işini sevdin." Dudakları çarpık bir gülümsemeyle havalandı. Telaşla önüme dönerken içimden esmer tenime şükrettim. Neyse ki kızarıklığımı saklıyordu.

"Seni izlemiyordum, yüzünde sivilce çıkmış, ona baktım."

Aceleyle uydurduğum saçma itirazıma içten bir şekilde güldü. Kahkahası sessiz sokakta güzel bir ezgi gibi yankılanmıştı. "Aslında küçük, asi bir çocuksun. Yalan söyleyince de burnun uzuyor."

eres solo mía / melissa vargasKde žijí příběhy. Začni objevovat