12.Bölüm

21 7 12
                                    

12

Felaket.

Acılarım beni daha iyi bir insan yapmadı.

Hiç bir zaman sonuna kadar korkusuz o güçlü kişi de olmadım.

Acılarım bana her şeyi kolayca atlatabileceğim bir güç vermedi.

Ertesi sabaha endişesiz uyanacağım temennisini de.

Acılarım bana kendimi affetmemi öğretmedi.

Birine âşık olmamın, onun canını ne kadar acıtabileceğini de.

Beş aydan fazla bir süredir yoksun belki hayatımda, gün gün sayamıyorum. Beş ay ve birden fazla gün, hayatımın bu derece değişeceğini düşünmezdim. Ben hayatımın sonlarına yaklaşıyorum sen ise yeni bir sayfa açıyorsun yokluğumla. Bu süreç beni zorluyor ve dayanılması daha zor bir hale sokuyor. Ayakta durmak istiyorum ama ne için? Kendim için bir şeyler feda etme yaşını çoktan geçtim. Belki bu yirmi yedinci yaşım bana güzel bir şeyler getirir, seni getirir diye umdum ama bana ölümden başka bir şey de vermedi.

Birkaç gündür kafam yerinde değil gibi hissediyorum. Kendime odaklanacak yeni şeyler buldum ama çabuk sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Yeniden resim çizmeye başladım ama berbat edeceğimi hissettiğim an devam edecek gücü kendimde bulamadım. Geçen hafta öylesine oturma odasında otururken odanın köşesindeki sandalye olmaması gerektiği kadar gözüme çarptı. Keşke hatırlamasaydım dediğim şeyleri yeniden hatırlattı bana. Senin beni yok saydığın ve benim hiçbir şey yapmadığım o gün.

O güne geri dönebilsem kendimden özür dilerdim.

Sana güvenmeye başladığım için.

Kavga ettiğimizi unutamıyorum ve sonra gidip kendini o çocuğun kollarına atmanı da. Bu bir hataydı ve ben hatanı görmezden geldim.

Her görmezden geldiğimde daha kötüsü ile karşılaştım.

Bana yetersiz olduğumu söyledin ve kelimelerin beni altüst ederken o da oradaydı. Merdivenin başında bekledi ve gözlerini hiç ayırmadı. O an çok merak ettim, onun gözlerinden nasıl gözüktüğümüzü.

Acınası.

Belki haklıdır.

Belki tüm sahip olduğum budur.

Bağırıp çağırdın bana, sarhoştun. Sadece seni alıp götürmek istemiştim. Gelmeyi reddettiğinde seni zorlamadım ama o çocuğun ısrar etmememi söyleyip dudağımı patlatması da senin yüzündendi.

Acıtmadı.

Fiziksel acı hiçbir zaman yaralayıcı olmadı.

Kendi arkadaşları ile toplanıp eğlendikleri o gün, yapamayacağımı bile bile sana cevap vermemi istedin. O kadar insanın arasında beni küçük düşürmen asla umurumda olmadı ama ben bizi soktuğun duruma acıdım.

O çocuk dudağımı patlattığında hiçbir şey yapmadım. Bana bu yüzden de bağırdın. Amacın neydi? Anlayamamıştım ama o gün o çocuğa bırak vurmayı, sinirlenemedim bile. İttirdin sonra beni, neye bu kadar kızdın? Kendi yaptığına mı yoksa hiçbir tepki vermiyor oluşuma mı?

O gün bana felaketi andırdı.

Beni bir dert olarak gördün ve çıkış yolunu o çocuk.

Sarhoş olduğun için kızmadım sana, istesem de kızamazdım zaten. Gerçekten ayılıp düşünmeye başladığında yeniden benim için yanıp tutuşacağını bildiğimden. Kendini üst kattaki o tuvalete attığında sadece bakışlarımdan anlamanı istedim.

Başka çarem yoktu.

Yüzünü yıkadıktan sonra saçların yüzüne gelmesin diye beceriksizce topladığımı da hatırlıyorum. Yüzün gözün kıpkırmızıydı ve bu beni gülümsetmişti. Yüzünü yıkadıktan sonra makyajın aktığı için çok komik gözüküyordun. Hala ne kadar güzel olduğunun farkında bile değildin.

Sinirli sinirli baktığın için daha çok hoşuma gitmişti itiraf etmeliyim.

Okulda konuştuğum bir kız vardı, bunu öğrenip kızla tartışman beklediğim en son şeydi. Senden biraz korkmuş olabilirim aynı zamanda kızdım çünkü sevgili bile değildik. Benimle bu aptal sebepten kavga ettin sonra da sanki çok büyük bir problemmiş gibi o çocuğun evine gittin.

Problemi çözebileceğin son kişiye.

Ben o gün de bir hata yaptım ama pişman olmadım. Sessizce sana bakarken, bana olan kızgın bakışların kızarmış burnuna minik bir öpücük kondurmamla yumuşamıştı.

Üzerinde böyle bir etkiye sahip olduğum için kendimden nefret ettim.

Beni kendine zorla alıştırdın.

Eve gelmeye ikna olduğunda deli gibi gülüyordun. Masadaki o sandalyeye yapışıp ayrılmayı reddettiğinde sırıtmamamı duyup kafanı kaldırdığında kafanı kitaplığın rafına çarpacaktın.

Elim olmasaydı.

Sana güldüğümü diretmeye devam ederken masa da uyuyakalmıştın.

Sabaha kadar başında bekledim, sebebini hatırlamıyorum. Uğruna uyumayacak kadar ne hissettim ben o gün?

Kendimden özür dilerim.

Gün doğumuna kadar kitap okudum ve kafan yerine geldiğinde tek kelime etmeden çıkıp gittin.

Biz problemimizi geride bıraktık.

O kızdan defalarca kez özür diledim ben, senin yaptıkların için.

Hiçbir şeydin.

O kız senin aksine benim için endişelenmiş gibi yaptı ya da gerçekten endişelendi. Dudağım için kullanabileceğim bir kremi bana hediye etti. Benimle o gün yüz yüze bile gelmedin.

O aptal günün ardından gecenin bir saati bana saçma sapan bir fotoğraf gönderdiler. Dudağımı patlatan çocuğu öptüğün bir fotoğraf.

Ben o gece bir karar verdim.

Bu yüzden üniversite hayatım boyunca seninle birlikte olmadım çünkü sen çocuktun.

Duygularını bile keşfedememiş bir çocuk.

Her adımda beni sahip olamadıklarımla suçladın.

Peki ya sen?

Ya suçlu ben değil de sen isen?

Gözler görür, dudaklar konuşamaz.Where stories live. Discover now