Gözlerini benden ayırma.

759 59 43
                                    

Wriothesley ofisinde kağıtlarını karıştırıyordu. Yakında Neuvilette'nin yanına gitmesi gerekliydi. Çok fazla evrak biriktiği zaman masası doluyor, siniri bozuluyordu. Sık sık yukarıya çıkmayı sevmese de evrak işlerini yapacak en yetkili kişi oydu. Baş gardiyanlığı birine devredecek değildi ya... Neuvilette'nin sağ kolu gibi olmak gurur vericiydi. Hem de onun... Her neyse.

Masasından kalkıp dosyaları bir organizere düzenle koydu. Sonra kolunun altına sıkıştırdı ve ofisinden ayrılıp yukarı çıkmak için asansörüne bindi. Bu asansör çok eski olsa da iş görüyordu bu yüzden mahkumların bu asansörü tekrar yapmasına daha zaman olduğunu düşünüyordu. Genelde burada yukarı çıkmayı beklerken aklına gelen tek şey buydu. Çıktığı anda güneşin parlaklığıyla beraber aklına Neuvilette'nin gümüş rengi güzel saçları gelirdi.

Asansörden indiğinde uzun düz yolu takip etti. Buranın sonu direkt opera binasına gidiyordu. Güneşe bakarak Neuvilette'nin hala ofisinde olduğunu söyleyebilirdi. Çalışkan ve dakik bir adamdı bu yüzden hangi saatte nerede olduğu bir sıkıntı olmadığı sürece her zaman belliydi.

Onu gördüğünde yüzündeki gülümsemeyi nasıl saklayacağını düşünüyordu. Kendini belli etmek istemezdi, Neuvilette'yi tartamıyordu da aynı zamanda. Çok belirsiz gözüken yüz ifadeleri vardı. Onu okuması zordu. Onunla ne zaman bir iş yapsa ses tonu hiç değişmezdi, her zaman sert konuşurdu. Bunu düşündükçe kasıklarına ağrılar giriyordu. Eğer Neuvilette'yi yatağına alabilseydi asla böyle kalmasına izin vermezdi. Onu elinin altında parçalamak istiyordu tabiri caizse.

Dişlerini sıkarak derin bir nefes aldı. Sertleşmenin zamanı değildi her nasılsa. Hızlıca merdivenleri çıkarken düşündüğü için pişman olmuştu.

Resepsiyondaki Melusine'leri geçti. Zaten onu durdurmuyorlardı artık. Herkes onu Neuvilette sayesinde dük olarak biliyorlardı ve bunun için minnettardı tabii ki.

Neuvilette'nin ofisine geldiğinde kapısını tıklattı. Bir şey duymasa da tıklattıktan sonra içeri girdi.

"Monsieur Neuvilette."

"Wriothesley, bugün geleceğinden haberdar değildim."

"Hmm. Çok yanlış bir zamanda gelmiş olamam, değil mi?"

"Hayır tabii ki, sorun değil. Lütfen kendini rahat hisset."

Wriothesley onun çalışma masasına giden uzun halıda sessizce yürüyüp önündeki sandalyeye oturdu. Sonra da kolunun altındaki organizatörü masaya bıraktı.

"Raporlar."

"Teşekkür ederim Wriothesley. Raporları en kısa zamanda okuyacağım. Peki, göz önünde bulundurmam gereken bir şey var mı?"

"Sanırım hayır. Her şey olduğu gibi. Aylık olarak tahmin ettiğimiz düzeyde üretim yapıyoruz, her zamanki gibi."

"O halde güzel." Diyip o güzel gözlerini kağıtlara tekrar çevirmişti. Neuvilette'nin ışıltılı gözlerini görmek ayda yılda bir güneşi görmekten daha göz alıcıydı.

Daha fazla bakması için yalvaramazdı. Yumruğunu sıkıp kalktı. Konuşacak çok bir şeyi yoktu.

"Görüşürüz o halde."

"Teşekkürler Wriothesley. İyi şanslar."

Belli belirsiz bir iç çekişle beraber o koca ofisin kapılarından geçti. Mahkum olduktan sonra elleri bağlı şekilde hapishanenin kapısı arkasına kapandığındaki hissi geçirmesi her zaman raporları gönderdiğindeki bu kapanıştan daha kolaydı. En azından onu bir kere yaşadıktan sonra acısı kolay dinmişti, asıl bitmek bilmeyen hapishane buydu.

Sessizce her zamanki yaptığını yaptı. Gitmeden önce alnını kapıya dayamıştı.

Gözlerini benden ayırma. | Neuvilette x Wriothesley |Where stories live. Discover now