- 3 -

1.1K 131 92
                                    

yüksek seslere hassasiyeti olan jungkook, kocası telefonu duvara fırlatınca korkmuş, nefes nefese kalmıştı. küçükken maruz kaldığımız kötü durumlar ömrümüzün sonuna kadar hem bedenimizi hem de zihnimizi esir alır. bu durumda tam anlamıyla böyleydi. şiddetli bir aile ortamında ruh sağlığını kaybettiğinde çok küçük bir çocuktu jungook. taehyung da öyleydi; o da şiddet dolu bir aile de aklını kaybetmemeye çalışmıştı. ikisini birbirinden ayıran özellik,  taehyung'un babasını öldürecek kadar cesur olmasaydı.

"benden kaçtığın zaman yanında kim vardı?" diye mırıldandı taehyung. sinirden çenesinin kasıldığı, dişlerini kıracak kadar birbirine bastırdığı bakılınca belli oluyordu. jungkook ilk önce soruyu idrak etmeye çalıştı, sonra da kendisini sorguladı. uzun bir süre cevap alamamıştı taehyung. bu cevapsızlığı yüzünden taehyung onu sertçe kucağından itti.

sertçe ve habersizce eşinin kucağından düşen jungkook acıyla kalçasını sıvazlamaya başladı. sağ dirseğini koltuğun önünde ki orta sehpaya vurmuştu. neyse ki yaralı olan burnunu ya da dudağını çarpmamıştı bir yere. kolu da çok acıyordu ancak kalçasının acısı daha baskındı. ortada neler döndüğünü bilmiyordu bundan dolayı vereceği her cevabı çok kez düşünmesi gerekti. yanlış verdiği bir cevap onu siyah oda'ya gönderebilirdi ya da saatlerce resim çizmesine sebebiyet verebilirdi.

"bana cevap ver!" çapraz bir şekilde karın üstü pozisyonunda duran jungkook'un ensesini taehyung sıkıca kavramıştı. uzunca parmakları genç oğlanın boğazına kadar uzanmıştı. uzun tırnaklarını çocuğun etine batırmış, doğru cevabı erkenden vermesi için yanlış yollara başvurmuştu.

"gerçekten ne dediğini anlamıyorum!"

"anlıyorsun ancak anlamamazlıktan geliyorsun.. karşında kim var sanıyorsun sen?"

"gerçekten özür dilerim ancak ne dediğini ciddiyim ki anlamıyorum, neyden bahsettiğini bilmiyorum.." şu an ensesinde ki acıdan ya da kalçasına vuran acıdan ağlamıyordu. ne yaptığının farkında bile değilken, yaptığı şey yüzünden pataklanıyordu. sessizce var olan çığlıkları artık dudağından kontrolsüzce çıkıyordu. canı çıkacak gibi nefessizce ağlıyordu. uzun saçları göz yaşlarıyla yanağına yapışmıştı. o kadar acınası duruyordu ki.. o kadar içli ağlıyordu ki sokaktan geçen birisi görseydi onu, beraber ağlardı.

taehyung annesinin acısını hatırladığından mıdır, bilinmez, çocuğun ensesinden elini çekmişti. kolundan nazikçe tutup onu düzeltmişti ve daha sonra da ellerini çocuğun kotluk altına geçirip onu yerde, acıyan kalçasının üstüne oturur pozisyona getirmişti.

"tamam yavrum," yanağına yapışmış saçlarını elleriyle geriye itti ve baş parmaklarıyla göz yaşlarını sildi. taehyung, "tamam, bana ne olduğunu güzelce anlat. kızmayacağım, söz veriyorum. o bankta ki adam kimdi?" diye güven duygularını yüklemeye başlarken jungkook derin nefesler almaya çalışıyordu.

banktaki adam kelimelerini duyduğu an jungkook daha fazla tedirgin olmuştu çünkü hem adam onu tanımıyordu hem de jungkook adamı tanımıyordu. açık duvar camından gelen rüzgarla yanağı tahriş olmaya başlarken sabahı anımsamaya çalışıyordu.

- 5 saat önce -
(buraları iyi okuyun aq sonra karışıklık oluyor yazar ne bok diyora gidiyor iş)

"onu bulacaksınız! bulamazsanız hepinizi mahvederim!" marketin arka sokağından taehyung'un tehditleri duyan jungkook kaçıp kaçmama konusunda ikilem de kalmıştı tekrardan. ancak bir yola girmişti ve bu yoldan geri dönemezdi. jungkook uzun süreli bir koşuş olacağını fark ederek nefesini düzenlemeye ve kendini cesaretlendirmeye başlamıştı.

ardından gelen, sayılamayacak kadar fazla olan mermi sesleri havayı doldurmuştu.

tenha sokaktan işlek caddeye çıkacak olan jungkook, ne olur ne olmaz diye gözyaşlarını sildi ve caddeye girdi. eğer ağlayarak caddeye girer ve bir kameramanın kameralarına o halde takılsaydı taehyung onun canını alırdı.

the night when death is sweetest - tk.Where stories live. Discover now