16. AİLE, EV, YUVA

5.7K 337 48
                                    

Bölüm geç geldiğinden ötürü sınır koymuyorum ve en yakın sürede yeniden gelme dileğiyle. Keyifli okumalar.

Finale en fazla 9 bölüm kaldı diyebiliriz artık.

16. BÖLÜM

AİLE, EV, YUVA

Karşımdaki görüntüyle bir kez daha sarsıldım. Bir adım atacak halim yoktu, bütün fer bir ışık gibi sönüp gitmişti. Korkudan titreyen oğluma sarılmak istiyordum ama ne ileriye gidebiliyordum ne de geriye. Olduğum yer kalakalmıştım. Sanki ayaklarımın altında bir tane etkisi çok kuvvetli yapıştırıcı sürmüşler gibiydi.

Alnımda biriken ter tabakasını elimin tersiyle sildim. Ardından öyle bir nefes aldım ki dünyadaki bütün oksijeni ben bitirmişim gibi olmuştu. O bir adım dahi atmayan ayağımı kaldırdım ve oğlum için attım o adımı. Ardından hepsi bir bir olmuştu.

Selim Efe'nin yanına vardığımda ilk odağım oldu. Dizlerimin üstüne çöker çökmez onu kucağıma aldım. 6 yaşındaydı ama zayıftı. Selim Efe'yle evlendiğimden beri onun biraz daha toparlamış olduğunu biliyordum. "Rüzgar," diye fısıldadım. "Oğlum."

"Anne," diye mırıldandı, sesinde hala capcanlı duran diri bir korku vardı ve o korku benim gözümü döndürmesine yetti. Kucağımdaki Rüzgar'ı, yüzünü Ufuk'a ters gelecek bir şekilde tuttum. "Anne gidelim." Dedi büyük bir ihtiyaçla.

Mavi gözlerim acı mavilerle çarpıştığında bir etki dahi hissetmedim. Mavi gözleri öfkeden kızarmış, boynundaki damar derisini delecek gibi atıyordu. "Meltem," dedi kendine hiç hakim olmak ister gibi. "Ona söyle, onun babası benim."

Kaşlarımı çattım. "O değil." dedim, gayet net bir sesle. "Rüzgar onun adı." Dudaklarımda sinir bozucu gülümseme oluştu. "Ve o seni değil de Selim Efe'yi babası bildiyse bunda benim bir suçum yok. Sonuçta biz ayrıldığımızda bu çocuk bebek değildi."

Mavi harelerindeki siyah irisler büyüdü, büyüdü, büyüdü... "Kes sesini aptal!" diye tükürürcesine konuştu ardından. Göz ucuyla kucağımda korkudan titreyen oğluma baktı. "O da senin gibi, aptalın teki. Ama bir yerde ayrılıyorsunuz." Diye mırıldandı. İşte geliyordu o zehirli oku. Beni yaralamak için elinden geleni ardına koymayacaktı. "En azından onu sevmeyen insana sülük gibi yapışmıyor. Baksana başkasına baba dediğine göre..." Güldü. Güldü ve o okları bana attı.

Bu sefer bende güldüm. "Yo..." dedim gayet rahat bir tavırla. Selim Efe'nin yanına doğru sokuldum. Sessizce ama her an patlayacak gibi olan öfkesiyle aramızda geçen diyalogu dinliyordu. Selim Efe ona neden sokulduğumu anlamış gibi dudaklarında kibirli bir gülümse oldu. Ardından elini belime yerleştirip beni kendine çekip neyin ne olduğunu ispat etti. "Bak annesi de onu sevmeyen adamın peşinde sülük değil artık. Demek ki neymiş Ufuk?" diye sordum tek kaşımı kaldırarak. "Hiç kimse vazgeçilmez değilmiş." Diye cevapladım daha sonra kendi sorumu.

Ufuk'un gözleri kısıldı, ardından gülümsedi. "Sende açtığım yaralar ömür boyu kapanmaz. Sen neyin havasını yapıyorsun bana şu an Meltem?" Bakışları Selim Efe'ye döndü. "Bak eski bir arkadaş olarak uyarım, ondan uzak dur. Zehrinde yılanında ta kendisi bu kadın. Ne utanmasını bilir, ne de gurur denen varlığı."

"Senin bilmediğin gibi mi?" diye sordu sert bir sesle Selim Efe. Belimdeki elini sıkılaştırdığında yutkunarak ona daha çok sokuldum. Aralarına girmeyecektim. Ne olacaksa olsundu. Bıkmıştım artık, Ufuk'tan da onun yaralarından da. "Senin bilmediğin diğer şey ne biliyor musun? Sen sevmedin diye başkası da sevmeyecek sanman Ufuk. Ben Meltem'e aşığım ve onu çok seviyorum. Aranızda geçen her şeyden haberim var. Yani nasıl pislik biri olduğunu biliyorum. Seni şurada ağzını burnunu kırmıyorsam bil ki Rüzgar'ın hatırına. Korkuyor ve ben oğlunun korkmasını istemeyen bir babayım." Oğlunu kelimesinin üstüne o kadar bastırarak söylemişti ki Rüzgar'ın babasının Selim Efe olduğunu sağır biri bile duyabilirdi.

TarumarOnde as histórias ganham vida. Descobre agora