10. BÖLÜM: ZİYAN

1K 81 23
                                    

HELLOOOOO.

NASILSINIZ AŞK BAHÇELERİM????

ÇOK ÖZLEŞTİK BİLİYOREM ULA🫂🫂

Bir de unutmadan, birçok kişi Akgün'ün beyler ve bayan kısmındaki bayan kelimesine takılmış. Arkadaşlar, Akgün zaten karşısındaki kadına, hanımefendi diye hitap edebilecek bir adam. Atıyorum, yolda seslenmesi gereken birisi olduğunda "bayan bakar mısınız," ya da "kadın bakın," değil, "hanımefendi," tarzında konuşan bir adam. Her karakter öyle. Baylar ve bayan işin esprisi, adamlar ve kadın çok kaba kaçar çünkü. Umarım açıklayıcı olmuştur, bu Pençe timi arasında bir şaka sadece.🫂

neyse neyse, oyları ve yorumları hallettik mi? hallettiysek, bol ekşınlı bölümümüze geçebiliriz.

iyi okumalarss🤭🤭

-

10. BÖLÜM: ZİYAN

Öksürerek uykumdan uyandığımda saat gece ikiydi. Berbat hasta olmuştum fakat bugün askeriyeye gitmem gerekiyordu. Burnumu çekerek yataktan kalktım. Hakkari'yi soğuk ve kasvetli yağmurlar kaplamıştı fakat ben salaklık yapıp dışarıda gezmiştim.

Dün akşam, Akgün komutanımın ziyaretine gittiğimizde ilk iki saat güzel geçmişti. Toygar ve Eren atışmıştı, Gökhan ve Aybars güreşmişti, ben işsiz gibi hepsinin videosu çekmiştim. İkinci saatten sonra Akgün komutanım uykusunun geldiğini söyleyerek hepimizi evden kovmuştu.

Tüm ekip, Ecevit dahil, kovulmanın şokunu atlatamazken Akgün komutanım, "Çıkarken kapıyı kapatın!" diye bağırmıştı. Tabii, o an aşırı komik gelmişti.

Gerçi, şimdi de komik geliyordu. Özellikle oturma odasının kapısında Gökhan, Akgün komutanımı ayıplayınca Akgün komutanım Alya'nın terliğini attığında gülmekten öleceğimi sanmıştım. Herkesle vedalaşıp eve geçmek yerine yağmurun altında dolaşmıştım saatlerce, hasta olmamın sebebi buydu bir nevi. Bu aralar askeriyeden pek çağırılmıyordum, ara sıra Dursun abi yeni silahlar getirince birlikte temizliyorduk.

Mutfağa geçtim ve nane limon kaynatmaya başladım. Grip olmamın yanında, midem de bulanıyordu. Harika, dedim içimden. Tam anlamıyla mükemmel zamanlamalarım vardı. Naneden nefret etmeme rağmen nane limon içmek zorundaydım, ağlamama ramak kalmıştı cidden. Tekrar öksürdüm, kolumu kaldıracak halde bile değildim. Dolan gözlerimi kıstım, bu aralar çok duygusaldım.

İçeceği bardağa doldurdum ve telefonuma baktım. Bizimkiler uyumuştu, kimseden ses yoktu. Büge bu aralar çok sık nöbete kalıyordu, şu an muhtemelen hastanedeydi ama onu rahatsız etmek istemiyordum. Tüm timin uyuduğunu düşünüyordum. Nehir'in ayağı sakattı ve bu aralar üstünde huysuzluğu vardı.

Arayabileceğim kimse yoktu, yeminle ağlayacaktım. Nefret ede ede nane limonu içtim ve bardağı tezgahın üzerine bıraktım. Elime zor da olsa telefonu aldım çünkü hareket etmek bir yana, nefes almak bile çok zor geliyordu. Burnumu çekerek Büge'yi aradım hızla. Neredeyse beşinci çalışta açtığında şükür diye geçirdim içimden.

"Büge," diye mırıldandım kısık sesle. Büge ise bana sövmeyi tercih etti. "A benim gerizekalı arkadaşım. Dedim ben sana geç kalma, gece yağmur var diye. Dolaştın ve hasta oldun değil mi?"

Konuşmak çok yorucu olduğundan sadece, "Hı hı." diyebilmiştim. "Ben gelemem bebeğim, ama Aleyna evde. İstersen onu göndereyim sana?" Aleyna, Büge'nin iki üst katında oturuyordu. Kendileri de bu vesileyle tanışmıştı aslında.

ELFİDAWhere stories live. Discover now